top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıekonomi yazıları

Sabit Düşüncenin Borsadaki Laneti: Mantıksız Coşku



"Bir çiftçi kaz besliyor. Önceleri bu ürkek hayvan tereddüt ediyor ve şöyle düşünüyor: "Bu insanlar beni neden besliyor? Arkasında mutlaka bir iş olmalı."Haftalar geçiyor ama çiftçi her gün kazın yanına gelip önüne tahıl bırakmaya devam ediyor. Kazın kuşkuları giderek azalıyor. Birkaç ay sonra kaz şundan emin: "İnsanlar bana karşı son derece iyi niyetli!" -günbegün tekrardan doğrulanan, hatta güçlenen bir kanaat. Sonunda, çiftçinin iyiliğinden emin olan kaz, çiftçi onu Noel günü kümesinden aldığında -ve kestiğinde- şaşırıp kalıyor. Kaz tümevarımsal düşüncenin kurbanı olduğunu iş işten geçtikten sonra anlıyor."

Yukarıda tarihleri insanlar sadece bir kere okuduğunda, zihinde birbirinden farklı olaylar hatırlanabilir ya da bu tarihler insanlara hiç bir şey ifade etmeyebilir. Fakat bu tarihler şöyle yazılırsa;

İlk başta verilen şekliyle ortak bir şey ifade etmeyen bu tarihler, ikinci şekilde olduğu gibi ifade edildiğinde insanlar için derin anlamlar barındıran bir çağrışım yapmaktadır. İkinci şekliyle, ifade insanlar için "ekonomik krizler" anlamına bürünmüştür. Tarihsel olarak ilk defa 17’nci yüzyıl başlarında kullanılan kriz terimi, günümüzde sosyal bilimlerin bir çoğu için "buhran", "bunalım", "büyük sıkıntı" anlamına gelmektedir. Yukarıda yer alan krizlerin hikayelerine bakıldığında acı bir gerçek yüzümüze çarpar. Tümevarımsal düşüncenin kurbanı olma potansiyeline sahip canlıların sadece kazlar olmadığı görülebilir. İnsanlar da, tek bir gözlemden yola çıkarak bir şeyin genel geçerliliğinden emin olma eğilimine yakındır.

Borsaya yeni giren bir yatırımcı, ilk zamanlarda kendi yatırımı da dahil olmak üzere her şeye kuşkulu yaklaşmaktadır. İlk yatırım döneminde, yatırımcının piyasaların yükselişi için "kesin balondur" yorumu, ilerleyen dönemde "bu hisse senetleri hayatta düşmez" yorumuna dönmektedir. Bu düşünce başladığı anda yatırımcı risk yoğunlaşması da yaşamaya başlamaktadır. Yaptığı gözlemlerden ulaştığı karşıt düşünce ise doğrulanmış teorileri alıp götürebilmektedir. Bu durum "mantıksız coşku"dur. Edmund Conway'a göre bu iki gösterişsiz kelime yan yana geldiğinde dünyadaki borsaları batıracak bir güce sahip olurlar. Bir piyasada, mantıksız coşku başladığı zaman oluşan balonun ne zaman patlayacağını tahmin etmek kolay değildir. Patlamış bir balon sonrasında oluşan coşku halini ise tekrar kontrole alabilmek oldukça zordur.


Yatırımcı için tümevarımsal bir bakış açısı ve ulaşılan sonuç, onun içindeki korkuların önüne geçen bir düşüncedir. Ancak, bu yararlı veya yararsız sonuçlarına bakılmaksızın aldatıcı bir sonuçtur. Tümevarım tekil durumların bir bir toplamından farklı bir şeydir. Tümevarım yapacak yatırımcı, şu anı sabitleyip yorum yaptığında yaptığı yorum doğru olabilir. Ancak o yorum o tekil olaylar ve o olayların ilişkilenerek ortaya çıkardığı bütüne ilişkin anlık bir yorumdur. Anlık yorumlar, geleceğe ilişkin önemli sonuçları insanlara sağlayabilir. Peki hata olan nedir? Hata olan, bu sabitlemenin ve anlık yorumların kendisi değildir. Bu sabitlemelerden ulaşılan sonuçların yatırımcı tarafından anlık sonuçlar olduğunun göz ardı edilmesi, onun sihirli bir formül gibi ilan edilmesidir. Yüzyıllar boyu aynı sonucu verecek bir sabitlik durumunun varlığına inanılmasıdır. Ancak, böyle bir sabitleme ekonominin bileşenlerine aykırıdır. Ekonomi toplumsal olduğu kadar, toplumsal ilişkilerde yaşanan değişimlerle yakından bağlıdır. Dolayısıyla bir yatırımcı eğer tümevarımsal bir düşünceyi izleyecekse, her zaman yeni ihtimalleri düşünerek tekrar tekrar hesap yapmalıdır. Örneğimizde olduğu gibi kaz, sadece tek bir değişkene bakmasa -her gün kendisine yemek getirilmesi- ve ulaştığı sonucu genel geçer olarak kabul etmeyerek yeniden sorgulasa farklı sonuçlara ulaşabilecektir. Kazın düşünce yöntemi belki hatalı değildir ama bu yöntemi sadece bir kere kullanıp, ulaşılan sonucu değişmez bir sonuç ilan etmesidir yanlış olan. Oysaki her zaman yeni hesaplamalar yapılsa, yaşanan değişiklerin olağan ve makul değişikler olabileceği anlaşılabilir olacaktır. Bunu yapmamak, gri alanları yok saymak ve belirli kalıp sonuçlarla hareket etmek anlamına gelmektedir. Sadece siyah ve beyaz vardır. İyi ya da kötü. Kazanmak ya da kaybetmek. Ancak gri alanları kaybetmek, kaçış alanları da kaybetmek anlamına gelecektir. Gri alanınınız yoksa, “zararın neresinden dönerseniz kârdır” diye bir düşünceniz olamaz. Uçlarda yaşamak ise, her şey iyi giderken sorunsuzdur ancak her şey “karanlık tarafa” geçiş yaptığında panik başlar.

Kriz dönemlerinde insanlarda sıklıkla "panik" durumu görülebilir ve panik doğası gereği mantıksızdır. İnsanları bu mantıksızlığa sürükleyen en önemli konulardan biri ise yitirilen güven duygusudur. Bazı insanlar, bir şeylerin doğru gitmediğini düşünürler ve bu durum güven duygusunun azalmasına neden olur. Azalan güven duygusuyla bu konu daha da fazla konuşulmaya başlar ve insan belleğinde geçmiş zamanlarda meydana gelen olumsuz hikayelerin canlanmasına neden olur. Bellekte canlanan bu hikayeler ile güvensizlik duygusu yerini korkuya bırakır ve yavaş yavaş başlayan korkular ilerleyen zamanlarda korku nöbetlerine dönerek panik oluşturmaktadır. Panik ile birlikte yaşanan kriz süresi ise derinleşmeye başlar.


"Borsa neden bu kadar yükselmişti?", "Bu yükseliş normal ve gerekli bir yükseliş miydi?" 1920’lerde bu sorular için verilen "şirket kazançlarının hızlı artıyor olması" cevabı yeterli olmamaktaydı. O dönemde, tümevarım fikri kişiden kişiye yayılarak iyimser hikayelerin hızla yükselmesine sebep vermeye başlamıştı ve yatırımcıların duyduğu heyecan ise yüksek seviyelere ulaşmıştı. Birçok yatırımcının inandığı fikir, piyasada para kazanıyor olma başarılarının kaynağının kendilerinin birer yatırım dehası olarak görmeleriydi. Edgar Lawrence Smith'in 1925 yılında yazdığı kitaba göre; piyasalar yükseldiği sürece her yatırımcı kendi yapmış olduğu yatırım planın doğruluğuna inanıyor ve kendilerinin ne kadar ileri görüşlü olduklarını savunuyorlardı.


Takvim 1929 tarihine geldiğinde ise spekülatif cinnet meydana gelmişti ve bu cinnetin toplumsal, coğrafi ve ekonomik sınırları yokmuş gibi görünmekteydi. 1929 sonrası piyasa çökmesiyle hikayeler tam tersi bir hal aldı ve ülkelerde derin bunalımlar yaşanmaya başlandı. Yatırımcıların birçoğu krizlerin bir günde oluştuğunu düşünmektedir. Fakat ekonomi, sosyal bir bilim olduğu kabul edildiğinde, içerisinde çok fazla yapı taşını, bileşeni, dinamiği barındırmaktadır. Bunun yanı sıra, toplumsal ilişkilerden gelen haber akışına bağlı olarak da her zaman çok hareketli ve değişkendir. Bazı zamanlar bu olumsuz olaylar daha yumuşak geçişlerle atlatılabilir, özellikle olumsuzluklar alışılmış haber akışına bağlıysa, fakat insanların beklemediği bir haber akışı ortaya çıkarsa bu geçişler hiç de kolay olmayacaktır. Genel anlamda krizlerden sonra ekonomilerde toparlanmalar daha sonra iyileşmeler gözlemlenir. Ve bununla birlikte, devamında ise her şeyin güzel algılandığı bir dönem başlar. Ekonomi doyum noktasına ulaştığında ise yavaş yavaş olumsuz haberler gündeme gelir ve bu zaman diliminde ekonomik sistem kırılmaya hazırlanan bir fay hattı gibidir. Beklenmeyen, her şeyden öte ne olduğu bilinmeyen ve ortamda "belirsizlik" yaratan bir haber ile birbirine ince iplerle bağlanmış olan ekonomik yapı çok hızlı çözülüp kriz sürecine bir anda girilmiş algısı yaratabilmektedir. İktisadi döngüler bu yüzden lanetli kabul edilmektedir.


Yukarıdaki tarihlere baktığımızda -tüm kriz tarihleri yazılmamıştır- krizlerin bizleri hiç bırakmadığını görürüz. İlk olmadığı gibi son da olmayacaktır. Sizce 21. yüzyıl büyük buhranını 2007 tarihinde mi yaşadık, acaba şu anda yaşıyor muyuz yoksa yaşayacak mıyız? 21. yüzyıl bitmeden buna bir cevap verebilmemiz mümkün değildir ancak görünen o ki ekonomik gelişmelerde yaşanan her krizden yeni dersler öğrendik fakat tarih tekerrür etmeye devam etti. Belki de kriz anlarında nasıl davranmamız gerektiğine dair tarihin öğrettiği dersleri iyi öğrenebilmemiz lazım. Güvensizlik korkuya, korku paniğe, panikte derinleşen krize sebep olmaması için bu aşamaların birinde küçük, hatta önemsiz gibi düşünülen davranışsal önlemleri almak lazım. Tümevarım cezbedici olabilir ama sınır seviyesini aşana kadar...


"... Lunapark trenleri gibi hızlı iniş çıkışlar yaptı. İlk önce çıkıştaydı. Sonra, yaklaşık bir yıl önce düşüş başladı. Fakat normal bir lunaparktakinin tersine, tuhaf bir biçimde yolcular, ancak ekonomi düşüşe geçtikten sonra, çılgınca bir yolculuğa çıktıklarının farkına vardılar." (Hayvansal Güdüler)

Cemre


Not: Kaz hikayesi Rolf Dobelli'nin Hatasız Düşünme Sanatı kitabından alınmıştır.





817 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Unknown Track - Unknown Artist
00:00 / 00:00
bottom of page