top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıekonomi yazıları

Hisse Senedi Aurası


“Echo, Kithairon dağında yaşayan güzel sesli bir dağ-su perisidir. Zeus’un gönlü ne zaman nympelerle (Yunan Mitolojisine göre tanrısal varlıklar) vakit geçirmek istese Echo’yu, karısı Hera’nın yanına gönderip O’nu oyalamasını istiyordu. Bu durumu fark eden Hera çok öfkelendi ve Echo’yu cezalandırdı.


“Sesini keseceğim senin, artık sadece son kelimeleri tekrarlayarak konuşabileceksin. Tek başına bir kelime dahi edemeyeceksin.”


Bu cezadan sonra hiçbir zaman söze ilk başlayan olamadı Echo, sadece kelimeleri tekrar ederek yaşamaya çalıştı. Bir süre sonra bu duruma alışan Echo kendilerine aşık olanlara aldırmayıp, onların aşkını karşılıksız bırakıyordu. Günlerden bir gün ormanda avlanan Narcissus adındaki bir avcıyı gördü ve O’na âşık oldu. Seslenmek, Onunla iletişime geçmek istedi ama Hera’nın lanetinden dolayı bir nefeslik ses dahi çıkaramadı. Bir gün Narcissus ormanda dolaşırken bir ses duydu “Kimse var mı burada?” diye seslendi. Echo “ Burada, Burada” diyebildi sadece. Narcissus sesin nereden geldiğini anlayamadı ve korkarak “Gel” diye seslendi. Kollarını açarak koştu âşık Echo ama Narcissus korkusundan kaçıp gitti. Narcissus’un tavırlarına içerleyen yüreği yaralı kız, Tanrılara yalvardı ve O’nun cezalandırılmasını istedi. Echo o günden sonra kara sevdayla kendi içine kapanarak öldü. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, o güzel sesi ise o kayalardaki yankılara dönüştü.

Olimpos Dağı’nda oturan Tanrılar bu duruma çok kızdılar ve Echo’nun sevgisini karşılıksız bırakan Narcissus’u cezalandırmaya karar verdiler. Her şeyden bir haber olan Narcissus, ormanda avlandıktan sonra biraz soluklanıp dinlenmek için her zaman gittiği nehir kenarına gitti. Nehirde su içmek için eğildiğinde su üzerinde yansıyan kendisini gördü. O da daha önce fark etmediği bu güzellik karşısında adeta büyülendi. Yerinden kalkamadı, Olimpos Dağı’ndaki Tanrıların Narcissus’a vermiş olduğu ceza kendisinden başkasına âşık olamamaktı bu yüzden su yüzeyindeki kendi yansımasına âşık oldu. Kendi görüntüsüne âşık olan Narcissus nehirdeki yansımasına bakmadan duramıyordu. Aralıksız olarak nehir üzerindeki yansımasına bakıp o yansımaya şiirler, şarkılar söyleyip ne kadar güzel olduğunu söylüyordu ama yansımanın kendisi olduğunun farkına varamadı. Ne yemek için nehir kenarından kalkıyordu ne de su içmek için nehire uzanabiliyordu, tıpkı Echo gibi günden güne eriyordu. Tam da Tanrıların ders vermek istediği bir ceza olmuştu. Narcissus bir gün dayanamadı ve suya uzanıp âşık olduğu varlığa dokunmak istedi. Yavaşça elini nehre uzattı daha sonra bütün vücuduyla nehre sarılmaya kalkıştı. Yansımaya dokunmaya çalıştıkça yansıma, ondan uzaklaşıyordu. Narcissus daha fazla yaklaşmak istedi, daha fazla daha fazla derken böylece nehre düştü. Narcissus yüzme bilmiyordu ve aşık olduğu görüntüyü kaybetmişti. Bu durum karşısında hiç bir şey yapamadı ve yavaş yavaş nehrin dibine doğru çöktü. Her zaman nehir kenarlarında gezinen nehir perileri Narcissus’u kurtarmaya geldi. O’nu nehrin dibinden çıkardılar ama Narcissus dayanamıyordu nehre ulaşmak, aşık olduğu varlığa dokunmak, O varlıkla temas kurmak istiyordu. Nehir perileri O’nu nehri gören yakın bir ağaca bağladılar. Orada, nehirdeki kendisini izleyerek tıpkı Echo gibi Narcisssus’da kendi aurasına kapılıp öldü.”


Narcissus kendi aurasının etkisinden kurtulamamıştı. Bu etki o kadar kuvvetli bir cezaya dönüşmüştü ki kendi canından bile olmuştu. Latince’de “nefes” anlamına gelen aura, canlı bir bedenden yayılan ve giderek genişleyen tesir alanına verilen bir isimdir. Kimine göre “yaşamsal enerji” kimine göre ise “biyoenerji” olmuştur. Aura, minyatürlerdeki aziz kişilerin çevresindeki dairesel şekil olarak sanata yansımıştır ve buna nimbus demişlerdir. Terimin kökeni, Kilise Latincesi’ndeki altın taç anlamına gelen “aurelo corona”dır. Eğer bu aura yalnızca baş kısmında bir ışık halkası olarak gösterilirse buna da “halo” ya da” hale” veya bizlerin daha çok bildiği “ayla” denmektedir. Bu terimlerin hepsi birinin aurasını sembolize etmek için kullanılmıştır. Takvimin yaprakları, Birinci Dünya Savaşı’nı gösterdiğinde Amerikalı psikolog Edward Thorndike, komutanların askerleri neye göre “üstün asker” olarak nitelendirdiğini merak etti ve bununla ilgili bir çalışma yaptı. Komutanlara kendilerine bağlı askerlerin fiziksel yetenekleri, zekâları, emirleri uygulama becerileri hakkında sorular sordu. Ortaya çıkan sonuç gösterdi ki komutanların “üstün asker” olarak nitelendirdikleri bütün askerler, sağlam yapılı ve yakışıklıydılar. Komutanlara göre bu askerlerin hepsi aynı zamanda, iyi nişancı, disiplinli, kararlı, zeki, fedakâr, liderlik özelliklere sahiptiler. Thorndike’e göre komutanlar, askerlerin dış görünüşlerinden etkilenip, onlara –gerçekte var olmayan- pek çok olumlu özellikler atfetmişlerdi. İnsanların aurasını sembolize eden kelimeler o tarihten sonra Thorndike tarafından “Halo Etkisi” ya da “Ayla Etkisi” olarak hayatımızdaki yerini almış oldu.


Ayla etkisi, İnsanın tek bir unsurun etkisinde kalarak, bir olgunun bütünü için geçerli bir sonuç çıkarmasıdır. Bir diğer deyişle bir unsurun insanların gözünü boyayarak insanların objektif bakış açısından uzaklaşmasıdır. Tek bir özelliğe odaklanılır ve diğer özellikler muhakemede bir yer bulmaz. Bu etki, günlük yaşamda insanları düşündüklerinden çok daha fazla etkilemektedir. Çünkü bu etki, durumlara ve insanlara karşı insanların bakış açısını biçimlendiren önemli bir ön yargıdır. Bir partide karşı cinsten birisiyle tanışıyor ve o kişiyi kendinize çok yakın buluyorsunuz. Daha sonra bir yardım organizasyonunda hoşlandığınız bu kişinin adını görüyorsunuz. Hoşlandığınız kişinin cömertliği hakkında ne biliyorsunuz? Aslında düşünürseniz hemen hemen hiçbir şey bilmiyorsunuzdur. Ancak, siz o kişiyi beğendiniz ve aynı zamanda cömert insanları da beğeniyorsunuz. Bu durumda siz hoşlandığınız insanın cömert olduğuna dair kuvvetli bir eğilim göstereceksiniz. Hoşlandığınız kişinin cömert olduğunu düşündüğünüz için de onu daha çok beğenmeye başlayacaksınız. İşte Tanrıların cezası bir kısır döngü olarak tam bu noktada sizi kendine çekmeye başlayacaktır.


Silikon Vadisi’ndeki Cisco Şirketi, geçmişte Yeni Ekonomi Devri’nin göz bebeklerinden biriydi. Ekonomi habercilerine bu şirket her şeyi doğru yapıyordu: Müşteriye yönelik durum tespitleri iyiydi, stratejileri kusursuzdu, edinimlerde büyük beceriler sergiliyorlardı, benzersiz şirket kültürü ve karizmatik bir CEO’su vardı. Mart 2000’de, Cisco dünyanın en değerli şirketiydi. Fakat bir sene sonra Cisco hisseleri %80 oranında değer kaybetti. Bu sefer ekonomi yazıları şirket hakkında şunları söylemeye başlamışlardı: “Müşteriye yönelik durum tespitleri kötüydü, stratejisi bulanık ve edinimleri beceriksizdi, atıl bir şirket kültürüne sahip ve renksiz bir CEO’su vardı”. Bir sene önce söylemiş oldukları söylemlerin tam tersini söylemeye başlamışlardı. Oysa şirketin ne stratejisinde ne de CEO’sunda bir değişiklik vardı. Talep düşmüştü ancak bunun Cisco ile bir ilgisi yoktu. Cisco şirketi Ayla Etkisini en net görebileceğimiz durumu yaşamıştı. Ekonomi habercilerinin ilk başta hisse senedi kurları nedeniyle gözleri boyanmıştı bu yüzden de şirket ile ilgili detaylı incelemeler yapılmadan, şirketin iç kalitesi hakkında sonuçlara varmışlardı. Bu sonuçları ise yatırımcılar ile paylaşmışlardı, genel anlamda sadece olumlu haberlerin etkisinde kalan yatırımcılar da şirketin ortaya çıkartılan aurasından etkilenerek, şirket hisselerine normalden daha fazla talepte bulunmaya başlamışlardı.


Yatırımcılar bu örnekleri genellikle ilk halka arz edilecek hisselerde yaşamaktadır. İlk defa halka arz edilecek şirketler için genellikle olumlu özelliklere odaklanılır eğer o özelliklerden biri yatırımcı ile örtüşür ise yatırımcı diğer özellikleri inceleme ihtiyacı duymaz. Buna bazen şirketlerin sosyal politikaları bile sebep olabilmektedir. Örneğin, hafta sonu kahvaltınızı yaparken ya da kahvenizi yudumlarken bir şirketin çevre temizliği ile ilgili değiştirdiği yeni şirket politikasını okudunuz. Yeni bir hisse senedi yatırımı yapmaya karar verdiğiniz zaman birkaç hisse senedi arasında kaldığınızda hafta sonu haberine denk geldiğiniz şirketin birçok analizini atlayarak o hisse senedine yatırım yapmaya karar verme olasılığınız oldukça yüksektir. Okuduğunuz bir haber ile şirketi stereotipleştirmissinizdir. Buna bir şirket politikası sebep olabileceği gibi, şirketlerin yüzleri olan yöneticiler hatta o şirketlerin reklamlarında rol alan tanınmış insanlar bile sebep olabilmektedir.


Ayla etkisi genelde aynı şekilde işlemektedir: Kolay elde edilir ya da gösterişli gerçeklerden yola çıkarak daha farklı özelliklerin mükemmelliği hakkında sonuçlar ortaya çıkartılır. Bu etki o kadar güçlüdür ki hisse senetlerinizin açıklarını, hoşlandığınız insanların eksikliklerini görmekten oldukça uzakta kaldığınızı bile fark edemezsiniz. Tek fark edebildiğiniz insanlar onlar hakkında olumsuz bir şey dediğinde oldukça fanatik bir şekilde onları savunma isteğinizdir. Bu etkiyi ortadan kaldırmak için dünya çapında orkestralar adayların performanslarını bir perde arkasından gerçekleştirmelerini isterler. Sizler yatırımlarınızı yaparken hisse senetlerini bir perde arkasına gizleyemezsiniz fakat o hisse senedine ilginizin gerçekten yaptığınız analizlerden mi yoksa bir kere denk geldiğiniz bir haberden dolayı mı olduğunu anlayabilirsiniz. Eğer bunu fark etmek zor ise eski usul olarak bir kağıt kalem alın ve aklınızdaki hisse senedi için artı-eksi tablosu yapın. O tabloda çıkan sonuç size yatırım yapacağınız hisse senetleri hakkında ne biliyor olduğunuzu daha net bir şekilde gösterecektir. Tek bir sebep ile yatırım yaptığınız-yapmayı düşündüğünüz hisse senedinin aurasına kapılıp portföyünüzün eliniz kolunuz bağlı Narcissus gibi eriyip gitmesine izin vermeyin.



“Dünyada ilk bakışta doğruluğuna çok güvendiğim şeylere ikinci kez dikkatli bakmanın gereğini anlayacak kadar çok yaşadım.” Josh Billings



Cemre



1.251 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Unknown Track - Unknown Artist
00:00 / 00:00
bottom of page