top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıekonomi yazıları

Her Gün Ama Başka Bir Piyasa


"Bir lisansüstü öğrencisi bir yaz mevsimi süresince her gün üzerine siyah-beyaz çizgili bir tişört giyerek Harvard futbol sahasına gider. 15 dakika boyunca sahayı bir uçtan diğer uca yürüyerek yerlere kuş yemi serper. Bu arada cebinden bir hakem düdüğü çıkartıp öttürür. Yağmur, çamur demeden her gün aynı saatte aynı hareketleri törensel bir ciddiyetle yapar.

Derken sonbahar gelir, futbol mevsimi başlar. Harvard futbol takımının ilk maçı oynanacaktır. Siyah-beyaz tişörtlü hakem başlama düdüğünü çalar ve olanlar olur. Yüzlerce kuş sahaya hücum eder ve doğal olarak maç ertelenir. Bu arada öğrenci tezini vermiş ve mezun olmuştur. "


Yukarıdaki hikaye psikoloji alanında "Şartlı Koşullanma" olarak geçmektedir. Ancak, bu hikayede başka bir konu daha vardır. Bir şeye karşı zamanla duyulan güven duygusu. Yeni karşılaşılan bir uyaran karşısında, canlılar bu uyarana yaşam faaliyetlerini sürdürmek için temkinli yaklaşır. Fakat, zaman içerisinde bu uyarandan bir zarar gelmediğini deneyimleyince aşinalık meydana gelir. Yüksek lisans öğrencisi, kuşları yaz dönemi boyunca sadece hakem düdüğüne şartlamamıştır. Öte yandan, kuşların siyah-beyaz formaya güvenmesini de sağlamıştır.


"Ne kadar çok görürseniz, o kadar çok seversiniz." 1923 Polonya doğumlu psikolog Robert Zajonc ile bütünleşmiş bir sözdür. Robert Z. 1967 yılında Oregon State Üniversitesinde yapılmış bir deneye denk gelir. Bu deneyde; iki ay boyunca derslere siyah çuvala sarılmış halde bir öğrenci girmektedir. Dersin profesörü, derse gelen öğrencinin kim olduğunu bilmektedir. Fakat, sınıftaki diğer öğrencilerin siyah çuvala sarılı halde gelen öğrenciye karşı verecekleri tepkiyi ölçmek istemektedir. Bu yüzden profesör, diğer öğrencilere bir şey söylememiştir. Öğrenciler ilk başta, tanımadıkları bu öğrenciye düşmanca bir yaklaşım sergilemişlerdir. Ancak, zamanla öğrencilerin bu tutumu değişmeye başlamış; hatta, bu hiç tanımadıkları öğrenciyi savunmaya ve korumaya başlamışlar. İlk başta düşmanca başlayan ilişki, gün geçtikçe dostluğa evrilmiştir. Bu deneyden sonra bu konuyu araştırmaya başlayan Robert Zajonc "Salt Maruz Kalma Etkisi" (SMKE) olarak bilinen terimi bizlere kazandırmıştır.


SMKE'ne göre; bir şeyin sürekli olarak tekrarlanması ona karşı kurulacak yakınlık bağını etkilemektedir. Bu etki tüm hayvanları kapsadığı gibi insanları da kapsamaktadır. Zajonc'a göre; insanlar, aşina olunan ve tanıdık gelen kişileri daha çekici bulmaktadır. Kaldı ki, maruz kalma sayısı arttıkça beğeni olasılığı da artmaktadır. En kötü ihtimalle, olumsuz olan uyaranlar nötr hale gelebilmektedir ki; bu bile olumlu bir dönüşümdür. Yakın tarihte bunun en net örneğine denk geldik aslında. Türkiye'de ilk COVID-19 vakası görüldüğünde herkesi aşırı panik havası egemendi. Çünkü, insanlar bilinmeyen ve hayatı tehdit eden bir uyaranla karşı karşıya kalmıştı. Fakat, şu anda Türkiye'de COVID-19 vaka sayısı 150 binin üstünde olmasına rağmen insanlarda görülen o ilk tepki yoktur. Çok sık maruz kalınan haberlerden dolayı artık bu uyarana karşı insanlar nötr bir hal aldı. Joseph Stalin, zamanında "Bir insanın ölümü trajedidir, bir milyon insanın ölümü ise istatistiktir" derken insanları harekete geçiren şeylerin istatistik değil trajediler olduğunun farkındaydı. Bir konu istatistikleşmeye başladıkça aynı zamanda insanlarda nötr olmaya da başlıyordu.


İnsanlar genellikle yeni karşılaştıkları şeyler karşısında bilişsel bir gerginlik duymaktadır. Duyulan bu bilişsel gerginlik insanları öteki taraftan gelen her türlü olumsuzluğa karşı hazırlıklı olmasını sağlar; fakat, SMKE ile bu bilişsel gerginlik yerini bilişsel bir rahatlığa bırakmaktadır. Bilişsel gerginlik düzeyinde genellikle yavaş düşünme sisteminiz devrededir. Her şeyin hesaplamasını yapıp, her şeyi ölçüp biçersiniz; ancak, bilişsel rahatlık evresinde ise beyniniz -bu olayı birden fazla yaşadığından- bu konuya aşina olduğunu düşünür ve konuları hızlı düşünme sisteminde halledecek olmanın mutluluğunu yaşar. Duyulan bu mutluluk sebebiyle sezgisel olarak aldığınız kararlara çok güvenirsiniz. Bir nevi kontrolünüzü gevşek bırakmışsınızdır. Sezgisel olunan dönemlerde çok fazla yaratıcı olunsa da hata yapmaya normalden açık hale gelinir.


Bilişsel rahatlık ve bilişsel gerginlik aslında hem bir neden hem de birer sonuçtur. Gün içerisinde sürekli karşılaşılan fikirlerin çok azı bilince kaydedilmektedir; fikirlerin büyük çoğu sessiz ve sakin bir şekilde çağrısımsal olarak çalışmaktadır. Yapılan bir çok çalışmada salt maruz kalma etkisinin bilinçten bağımsız olarak gerçekleştiği gözlenmiştir. O yüzden uzun süre arkadaş olduğunuz insanlara karşı farklı bir şeyler hissetmeye başladığınızda "Nasıl oldu anlamadım" cümlesini kurarsınız ya da çok mutlu olduğunuz bir anda çok kötü bir olay yaşadığınızda "Biliyordum! Ne zaman mutlu olsam bir şey olur" diye düşünürsünüz. Bu anlarda kozmik şakacının sizle uğraştığı yoktur, yaşadığınız bu mutluluk sayesinde bilişsel rahatlık içerisindesinizdir. Bu bilişsel rahatlık ise üzgünüm ama hata yapma payınızı arttırmaktadır.


Hisse senedi piyasasında ilk defa işlem yapacak olan yatırımcı için piyasalar yeni karşılaştığı bir uyarandır. Doğal olarak bu tanımadığı uyarana karşı yatırımcı oldukça tedbirli davranmaktadır. Fakat, zaman ilerledikçe hatta bu zaman içerisinde yüksek bir zararı da olmamışsa, bu uyaran ilk zamanlardaki gibi tehlikeli gelmeyecektir. Yatırımcı çok fazla SMKE'de kalarak bu uyarana artık aşina olmuş olacaktır. Bu aşinalık sonucunda ise yatırımcı sezgisel kararlar alabilme düşünce sistemine geçecektir. Yatırımcılar genellikle telafisi zor olan zararları kontrollerini gevşettikleri bu noktada yaşamaktadır. Her yeni hisse senedi işlemlerinizi yeni bir uyaran olarak görmeye çalışın ve temkinli olmayı elden bırakmayın. Hisse senedi yatırımını yıllarca yapıyor olabilirsiniz, defalarca para kazanmış ya da kaybetmiş olabilirsiniz. Tüm bunlara rağmen yeni bir hisse senedi alırken o hisse senedine yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen bir dostmuş gibi davranmak yerine eski bir dostun yüreğine bakar gibi yaklaşın. Tanıdığınız ama değişmiş olabilecek biri gibi....


1717 yılında Britanya Kraliyet Darphanesinin başkanı, zamanının en meşhur simyacı ve borsa spekülatörü Sir Isaac Newton 1720 yılında oldukça popüler olan South Sea adlı şirketin hisselerini satın almıştır. Bu yaptığı işlem ile parasını ikiye katlamış fakat hisse senedinden almaya devam etmiştir. Şirket bir yıl içerisinde yaklaşık 10 katına çıkmış olmasına rağmen Newton hisseleri almayı durdurmamıştır. South Sea hisse balonu patlağında Newton hisseleri satmak yerine tercihini hisselerde beklemekten yana kullanmış ve bugünün parasıyla 4 milyon pound'a yakın parasını kaybetmiştir. Bunun üzerine ise oldukça meşhur "Yıldızların hareketlerini hesaplayabiliyorum ama insanların çılgınlıklarını asla." sözünü söylemiştir. Belki kendi bilgisine çok güvendi belki de yatırım yaptığı hisse senedinin sürekli yükselişi Newton'da aşikarlık yaratmıştı....


Cemre


Not: Lisansüstü öğrencinin yaptığı deney ve Newton'un yapmış olduğu yatırım hikayesi Prof. Orhan Erdem'in kitaplarından alınmıştır.




1.235 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Unknown Track - Unknown Artist
00:00 / 00:00
bottom of page