top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıekonomi yazıları

Borsanın İyi Niyetli Pollyanna'sı , Beyin Oyunları

Güncelleme tarihi: 19 Ara 2019


“On dört yaşındaki Matilda Crabtree, babasına sadece şaka yapmak istemişti. Annesi ve babası bir arkadaş ziyaretinden sabaha karşı saat birde döndüklerinde, saklandığı dolaptan fırlayıp “böö” diye bağırdı. Ancak Bobby Crabtree ve karısı, Matilda’nın o gece arkadaşlarında kalacağını sanıyorlardı. Eve girdiğinde sesler duyan Crabtree 0,357 kalibrelik silahına sarıldı ve etrafı kolaçan etmek için Matilda’nın odasına girdi. Kızı dolabından fırladığında Crabtree onu boynundan vurdu. Matilda Crabtree on iki saat sonra öldü.”


Beyninize ne kadar güveniyorsunuz? Yukarıdaki örnek beynin yanılgısıyla ortaya çıkmış büyük trajedilerden biridir. Beyin yanılgısı… Bu muhteşem mekanizma sayesinde insanlar her gün, her saat, her dakika ve her saniye kararlar alıyor. Alınan bu kararların bazıları, sıradan günlük işleri yapmaya yardımcı olurken bazıları ise hayati önem taşıyabiliyor. Alınan kararların sonuçları, büyük ölçüde olumsuzluk içermediği sürece beynin bu oyunları göze çarpmıyor. Fakat, bu muhteşem mekanizma içerisinde büyük ölçüde boşluklar ve hatalar da barındırır. California Üniversitesi’nde görev yapmakta olan Profesör Elizabeth Loftus tarafından bir deney yapılmıştır. Tasarlanan bu deneyde gönüllülere araba kazaları izletilmiştir ve ardından, izledikleri kazalara ilişkin neler hatırladıklarını ölçmek için bazı sorular sorulmuştur. Deneklerin, “arabaların birbirlerine vurduklarında hangi hızla gitmekte olduklarının tahmini ile arabaların çarpıştıklarında hangi hızda gitmekte olduklarının tahminleri birbirlerinden farklıydı.” Sorulan soru kalıbında bir kelimenin değişikliği, belleği bulandırmaya yetmişti ve ”çarpışma” kelimesi kullanıldığında denekler arabaların daha hızlı gittiğini sanmışlardı. Bu deneyin sonuçlarından sonra Loftus, deneyi biraz daha ileriye götürmeye karar vermiş ve yeni bir deney ile belleğe tamamen sahte bir anı kazandırıp kazandıramayacağını merak etmiştir. Yeni bir gönüllü denek grubu oluşturmuş ve onların aileleriyle görüşerek geçmişleri ile ilgili bilgi almak için bir araştırma ekibi kurmuştur. Bu bilgiler doğrultusunda araştırmacılar, her gönüllünün çocukluğunu konu alan dört hikâye geliştirmiştir. Bu hikâyelerden üçü doğru hikâyeler; dördüncüsü ise; inandırıcı içeriğe sahip olmasına rağmen tümüyle uydurulmuş bir hikâyeydi. Uydurulmuş bu hikayeye göre; denek, çocukluğunda bir alışveriş merkezinde kayboluyor, iyi yürekli ve yaşlıca biri tarafından bulunarak ailesine teslim ediliyordu. Deneklere, bu dört hikâyenin anlatıldığı bir dizi görüşmede en az dörtte biri, alışveriş merkezinde kaybolduğunu hatırladığı iddiasında bulunmuştur. Hatta denekler yavaş yavaş bir şeyler hatırlamaya başlıyor, bir hafta sonra yapılan görüşmede daha fazlasını da hatırladıklarını söyleyerek kendilerini kurtaran insanlar hakkında konuşabiliyorlardı. Bu sahte anı zamanla daha da güçlenerek detaylar içermeye başlıyordu. Bu detaylar örneğin, kendini kurtaran yaşlı kadının komik bir şapka takması ya da kaybolduğuna inanan deneğin kaybolduğunda yanında en sevdiği oyuncağının olduğunu iddia etmesi gibi detaylar olarak ortaya çıkıyordu.


Her iki deney de göstermişti ki, aslında insanların çok güvendiği beyin sistemi kolaylıkla manipüle olabilmekteydi. Beyin, sahte anıları gerçek anılara dönüştürecek boşluklara sahipti ve insanlar bu anıları süsleyerek hayatlarında yeni kimlikler oluşturabilirlerdi. Bellekte oluşan değişimlerin insanların düşünce biçimini değiştirebilmesine de etkisi vardı. Çünkü insanların inançları, geçmişte oluşan kararlar ile bağlantılı olarak değişim göstermektedir. Bu yüzden çocuk yaşlarda nasıl birisi olduğumuzla ilgili hatırladıklarımız, o yaşlarda gerçekte nasıl biri olduğumuzla farklılıklar göstereceklerdir. Bu yüzden yaşanan tek bir olayı insanlar yaşamının farklı dönemlerinde farklı şekillerde hatırlayabilmektedir. David Eagleman’a göre beyin bir kar tanesi gibidir. İşte bu yüzden de nesneler ve gerçeklik oldukları gibi değil, “bize göre” oldukları şekliyle algılamaktayız. Yani, nesnelerin gerçekliği, ancak bizim dolayımımızdan geçerek oluşur ve bu gerçekli içinde bizim de bulunduğumuz bir inşa sürecine sıkı sıkıya bağlıdır.


Beyin bu manipülasyondan kendini koruyabilmek için sürekli içinde bulunduğu durumla mücadele halindedir. Oluşacak psikolojik acılardan kaçınmak için ise, pozitif imajları ile çelişen bilgileri reddedebilir ya da görmezden gelebilir. Ret edemediği delillerde ise değişikliğe gider, beyinde bulunan imaj ile bilgiyi uyumlaştırmaya başlar. Kabul edemediği durumları ancak kendisine içerlediği ölçüde içselleştirir, acı da buna dahildir.


Beynin bu yapısı insanların aldığı yatırım kararlarını ve sonrasındaki tüm süreci etkilemektedir. Bir yatırımcının yatırım yapma zamanını ele alalım. Yatırımcı ilk önce elindeki paradan ne kadar getiri beklediğini düşünmelidir ve bu getiri oranına karşılık ne kadar riski üstelenebileceği, riskli piyasada işlem yapacaksa bunun borsa mı, VIOP mu ya da Forex gibi işlemler mi olduğunun kararını vermelidir. Başka bir ifadeyle, yatırımcının öncelikli olarak kendi risk düzeyinin ne olduğunu tespit etmesi gerekmektedir. Daha sonra da çok opsiyonlu bir yatırım sistemi içerisinde hangi yatırım aracına yatırım yapması gerektiğini analiz etmelidir. Örnekte yer alan yatırımcının borsaya yatırım yapmaya karar verdiğini varsaydığımızda ise; hangi sektörde yatırım yapacağı, bu sektörde bulunan hangi hisse senedinin kendisi için doğru tercih olacağı ve parasının ne kadarını bu hisseye yatırması gerektiği gibi sonu gelmeyen birçok soru ve seçenek karşısında yatırımcı yatırım yapacağı hisseyi seçer.

Yatırımcı, hisse senedi seçme sürecinde, ilgilendiği hisse senedi ile ilgili tüm bilgileri alıp yorumlarken hisse senedini seçtikten sonra beyin iki zıt düşünce ile mücadele etmek istemez ve ortaya çıkacak olan bilişsel çelişkiyi azaltabilmek adına negatif bilgileri filtrelemeye ya da azaltma yoluna giderek pozitif bilgiler üzerine odaklanmaya başlayacaktır. Bundan dolayı yatırımcı, yatırım yaptığı hisse senedi ile ilgili okuduğu olumsuz haberleri ilk başta yorumlayamayabilir ve beynin bu saniyelik durması yatırımcının satış fırsatını kaçırmasına sebep olabilir. Bu durum, hisse senedinin hızla değer kaybetmesi sonucunda, yatırımcıya yöneltilen ya da yatırımcının kendisine yönelttiği “Neden satmak için bekledin/bekledim” sorusunun cevabını bir nebze içinde taşımaktadır.


Bir diğer konu ise yıllık bazda zarar etmiş olan hisse senedi yatırımcılarının işlemlere devam ediyor olmasıdır. Kendilerine bu işlemlere neden devam edildiği sorulduğunda, bunun sebebini bilmediklerini ya da borsanın bağımlılık yapan bir kumar olduğunu söylerler. Aslında ekonomide var olan akıllı insan kavramına göre yatırımcılarının bu işlemlere devam etmemesi gerekmektedir. Bu işlemlere devam ediyor olmalarının ise birden fazla sebebi bulunmaktadır. Bu sebeplerden biri; yatırımcıların geçmiş performansları ile ilgili hatırladıkları, gerçekleşmiş olan geçmiş performanslarından daha iyi olmasıdır. Markus Glaser ve Martin Weber online olarak işlem yapan Alman yatırımcılara, 1997-2000 yıllarında getirilerinin ne olduklarını sormuşlardır. Ortaya çıkan sonuçta ise tahmin edilen getiri ile gerçekleşen getiri oranı arasında %10’dan fazla fark vardı. Çok deneyimli yatırımcılar %10,3 az deneyimli yatırımcılar ise %13,2 oranında yüksek tahminde bulunmuşlardı. Beynin savunma mekanizmasından dolayı çelişkili bilgileri filtrelemesi ve karar belleğini değiştirmesi yatırımcıyı objektif olmaktan uzaklaştırarak almış olduğu kararın en iyisi olduğunu inanmaya itebilmektedir. Mantıklı olmaya çalışmak, çoğu zaman mantıksızlığa sürükleyen en önemli etken olabilmektedir.



“Yaptığınız işi, yatırımı ya da her neyse onu neden yaptığınızı açıklamalısınız. Eğer kağıda yazmaya gücünüz yoksa o zaman biraz daha düşünmelisiniz. Ve eğer buna akıllı bir cevap veremiyorsanız, onu yapmayın.” Warren Buffet


Cemre



1.237 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Unknown Track - Unknown Artist
00:00 / 00:00
bottom of page