top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıekonomi yazıları

Bir Küçük Taşın Yıktıkları: Borsa da Dahil Devler de...



“Eski Filistin’in, Doğu sınırı boyunca bir dağ sırası vardır. Bu dağ sırası üzerinde Kudüs, Beytüllahim, Hebron gibi bütün eski şehirler bulunmaktadır. Bir de Akdeniz boyunca günümüzde Tel-Aviv’in bulunduğu bir kıyı düzlüğü vardır. Dağ sırasını bu kıyı düzlüğüyle bağlayan, meşe ağaçlarının, buğday tarlalarının ve üzüm bahçelerinin olduğu muhteşem bir alan vardır. Bu alanın adı Stephelah’tır. Stephelah’ın önemi sadece güzelliğinden gelmemektedir. Bundan uzun zaman önce bu alan o bölgenin tarihinde stratejik bir öneme sahip olmuştur.


Yaklaşık 3.000 yıl önceki hikaye, birbirlerine düşman olan iki ülkenin savaşı ile başlar. Bu dönemde Filistinliler kıyı düzlüklerinde yaşıyorlardı ve Stephelah’ın vadilerinden birini takip ederek dağa doğru gitmeye başladılar. Eğer o bölgede bulunan Bethelehem’in yanındaki dağlık araziyi işgal edebilirlerse İsrail Krallığı’nı ikiye bölebilirlerdi. Ancak Filistinliler ilerlerken Kral Saul yönetimindeki İsrail Krallığı bunun farkına vardı ve askerlerini dağlardan indirdi. İsrailliler ve Filistinliler Stephelah’ın en güzel vadilerinden biri olan Elah Vadisi’nde yüz yüze geldiler. İsrailliler kuzey tepesi boyunca, Filistinliler ise doğu tepesi boyunca kazdılar. Ancak bir sıkıntı her iki orduyu da çıkmaza sokmaya başladı. Hiçbiri diğerine saldıramıyordu çünkü diğer tarafa saldırmak için dağdan vadiye doğru inmek daha sonra da diğer tarafa doğru çıkmak zorundaydılar. Böyle bir savaş strajesini yapan ordu ise dağdan inip karşıya saldırdığı tüm süre boyunca tamamen açıkta kalacaktı. Bu yüzden de her iki ordu da haftalar boyunca orada oturup birbirlerine baktılar. Sonunda çıkmazı bitirmek için, Filistinliler en güçlü savaşçısını vadiye göndererek eski savaşlarda kullanılan “düello” geleneği ile savaşmaya karar verdiler. Bu şekilde her iki ordunun en güçlü savaşçıları savaşacak, kaybeden savaşçının ülkesi de savaşı kaybetmiş sayılacak ve büyük bir savaş katliamı ortadan kalkacaktı. Filistinlilerin vadiye gönderdiği muazzam savaşçı 2.10 boyunda, baştan aşağıya parlak bronz zırha bürünmüş, kılıcı, ciriti ve mızrağı olan bir devdi. O kadar dehşet vericiydi ki hiçbir İsrail askeri onunla savaşmak istemiyordu. Oradaki dev ile savaşmak demek ölüm arzusu gibiydi, onu yenebileceklerini düşünme şansları bile yoktu. En sonunda genç bir çoban öne çıktı ve Kral Saul ’a ‘Ben onunla savaşırım’ dedi. Saul ise çobanın daha bir çocuk olduğunu, onunla savaşmasının tam anlamıyla saçmalık olduğunu söylüyordu. Ancak çoban ısrar etmeye devam etti ve ‘hayır, hayır anlamıyorsunuz, yıllardır sürümü aslanlardan ve kurtlardan koruyorum. Bence yapabilirim’ dedi. Saul’un başka seçeneği olmadığı için kabul etti. Saul, çobanın o dev ile savaşabilmesi için zırh giymesi gerektiğini söylüyordu fakat çocuk daha önce denemediği için zırhı giymeyi de ret etti. Onun yerine yere eğildi ve yerden beş tane taş alarak çantasına koydu. Ardından dev ile karşılaşmak için dağdan aşağıya inmeye başladı. Dev kendisine yaklaşan bir figüre karşılık ‘Bana gel ki derini cennetin kuşlarına ve toprağın canavarlarına yem edebileyim’ demeye başladı. Çobanı söylemleriyle korkutmaya çalışırken çoban gittikçe ona daha da yaklaşıyordu. Dev, çobanın silah ve zırh yerine sadece asa taşıdığını gördüğü zaman kendisinin aşağılandığını düşünüp bağırmaya devam etti. O sırada genç çoban cebindeki taşlardan birini aldı sapanına koydu ve sapanı sarmaya başladı. Sapanın uygun pozisyona geldiğini düşündüğü zaman ise taşı fırlattı. Taş, devin en savunmasız olan gözlerinin arasına çarptı ve bazı rivayetlere göre bilinçsiz bazılarına göre ise ölü bir halde dev yere düştü. Bu düşüş ile çoban hızlı bir şekilde devin yanına gitti ve devin kılıcını alıp onun kafasını kesti. Savaş böylece bitti. Tabi ki devin ismi Goliath ve çobanın ismi ise David’di.” (Gladwell, Ted Talks, 2013)


Güçsüzün güçlüyü yenmesi… İngilizlerin söylemi ile “David can beat Goliath” Peki, gerçekten de David güçsüz müydü yoksa hafife alınmaktan fazlasıyla mutlu ve kendine güvenen bir rakip miydi? Malcolm Gladwell “David&Goliath: Underdogs, Misfits and the Art of Wrestling Giants” kitabını yazarken bu sorular aklına takılmıştı ve şunu sordu: “İnsanlar neden David’e zayıf diyorlardı?” Ona zayıf diyorlardı çünkü o bir çocuktu; Goliath ise bir devdi. Ona zayıf diyorlardı çünkü o bir çobandı; Goliath ise tüm modern silahlarla donatılmış bir savaşçıydı.


İnsanlar ilk hatayı tam olarak burada yapıyorlardı. Çünkü eski zamanlarda sapanlar ve oklarla savaşan savaşçılar, kılıçlarla yakın dövüşte iyi olan piyadeler ve at sırtında savaşan süvariler vardı. Goliath bir piyadeyken David ise sapancıydı. Hikayedeki sapan, üzerinde iki uzun kordonun bağlı olduğu deri bir kesesi bulunan bir silahtı. Buraya bir taş veya demir bilye konulduğu zaman bu taşı durdurma gücü kabaca bir el tabancasından çıkan kurşunu durdurma gücüne eşitti. Deneyimli sapancılar 200 metrelik uzaklıktan bir hedefi vurabilir, yaralayabilir hatta öldürebilirlerdi. Kısaca bu silah, bir çocuk oyuncağı değildi. Aksine oldukça yıkıcı bir aletti. Goliath’ın gücü yakın dövüşte yatarken; David’in gücü uzaktan sapan ile saldırmakta yatıyordu. Bu yüzden David en başta Goliath ile yakın dövüş yapma niyetinde olmadığını kendisine önerilen zırhı giymeyi kabul etmeyerek göstermişti. Çünkü uzaktan sapan ile Goliath ’a zarar verebileceğini biliyordu. Goliath ise kendisi ile dövüşecek kişinin bir piyade olacağını düşünüyordu ve rakibini “Bana gelin” diyerek çağırıyordu. Kendisine doğru gelen rakibin bir çocuk olduğunu gördüğünde herkes gibi o da David’i küçümsemişti. David’in rakibinde hedef aldığı nokta ise rakibinin en savunmasız yeri olan iki kaşının arasıydı. Hedefini belirlediği noktadan vurmasının ardından, bir deve göre daha çevik olmasının verdiği avantajla hızlıca, devi kendi kılıcıyla öldürebilmişti. Aslında hikâyenin anlattığı gibi David zayıf değildi. Fiziksel anlamda Goliath ’a göre güçsüz olabilir fakat bu durum zayıf olduğu anlamına gelmemektedir.


David oraya giderken stratejisi hazırdı. Kendinin hangi alanda iyi olduğunu, elindeki silahla neler yapabileceğini, rakibin zayıf noktalarını, hangi noktaya kadar rakibine yanaşması gerekip nerede durması gerektiğinin farkındaydı. Birçok kişi sahip olduğundan daha etkili bir şeye ihtiyaç duyduklarını düşünerek kendi yeteneklerine uygun olmayan zırhı giymek gibi genel bir hataya düşer. Çünkü belirli bir noktadan sonra fazladan gücün, çok kaba olduğu ve esnek olmadığı için kendi kendini tüketmeye başladığını fark etmezler. Oysa fazla güç, kaba bir fazlalıkla alakalı değildir. Güç, kullanılabilen pek çok aracın bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Pek çok küçük yeteneğin birleşimidir. Ve kaba bir fazlalıktan ziyade, istenilen yönde geliştirilebilecek bir esnekliğe sahip yetenekleri gerektirir. Aksi ise, gücü giderek tüketir, hantallaştırır. Fakat bu hikayede David bu hataya düşmemiş kendi imkanlarını ve gücünü durumun şartlarına göre uyarlamıştı bu da imkansız gibi görünen devi yenmesine olanak sağlamıştı.


Devler göründüğü kadar güçlü olmayabilirler ve cebindeki sapanı kullanmasını bilen bir çoban ise kendisinden beklenmedik bir güce sahip olabilir. Tarih bize güçsüzün güçlüyü yenebileceğini birçok kere hatırlatmıştır. Bu yüzden de Goliath ismi tarihte sadece bir kere karşımıza çıkmamıştır. Çanakkale Savaşı’ndan da adını hatırlayabilirsiniz. Savaş sırasında İtilaf Devletlerinin oldukça büyük iki önemli zırhlısı vardı. Bunlardan birinin ismi Cornwallis diğerinin ismi ise Goliath’dı. Gelibolu’da bulunan 5. Ordu komutanlığı bu gemilerin geçişini engellemek için Muaveyenet-i Milliye isimli bir zırhlıyı görevlendirmişti. Muaveyenet-i Milliye, büyüklük ve güç bakımından bu iki geminin yarısı kadar bile değildi. Donanmanın bir plana ihtiyacı vardı. Gece tüm ışıkları kapalı bir halde düşman zırhlısına yaklaşmaya karar verdiler. Ancak karanlıkta mayınlardan birine veya kayalara çarpabilir ya da düşman zırhlısına çok fazla yaklaşmadan fark edilebilirlerdi. Bunların her biri oldukça büyük risklerdi. Muaveyenet-i Milliye 12 Mayıs’ı 13 Mayıs’a bağlayan gece harekete geçti. Goliath ’a az bir mesafe kala korktukları gibi oldu ve karşı taraf gemiyi fark ederek parola istedi. Muaveyenet-i Milliye’de bulunan donanma İngilizce olarak onlara “büyük bir haberimiz var” diyerek cevap verdi. İngiliz nöbetçi, düşmanın bu kadar cesur olabileceğini düşünmediğinden mi yoksa başka bir sebepten mi bilinmez alarm çalmaya gerek duymadı. Muaveyenet-i Milliye için bu cümle, onlara gerekli zamanı sağlamış ve iki torpili peş peşe denize bırakmışlardı. Bir süre sonra Goliath ’in baş tarafında büyük bir patlama meydana gelmişti ve Kraliyet donanmasına ait bu dev zırhlı yaklaşık 500 personeli ile Çanakkale sularının derinliklerine gömülmüştü. Böyle bir kayıp büyük bir şok etkisi yaratmıştı ve İngiliz gazeteleri şu başlığı atmıştı: “David sallama sapanla taş attı ve dev Goliath ’ı başından vurdu”.


Yakın zaman önce piyasada da “David can beat Goliath” cümlesinin kurulmasına sebep veren bir olay gündeme gelmişti. Birçok kişi bununla ilgili haberleri takip ediyor ve konuşuyordu. Çünkü çok nadir gerçekleşen, nadir olduğu için de bir anlamda “inanılması zor” bir olay gündemdeydi. Güçsüz güçlüyü yeniyordu… Tahmin ettiğiniz gibi Game-Stop olayı.


Bu olay herkesin dikkatini çekmeden önce bazı yatırımcılar, Game Stop hisse senedinde normalden çok daha fazla açığa satış yapıldığını fark ettiler. Hatta bu açığa satış işlemleri dolaşımda bulunan hisselerin neredeyse yüzde 130 oranına yakındı. Bu kadar yüksek açığa satışın olduğu hissede, hisse senedi alınmaya başlansa ne olurdu? Reddit isimli forum sayfasında birkaç kişinin bu konuyu ellerindeki sapana sarıp fırlatmalarıyla olay birkaç kişinin konuşmasından çıkmıştı. Alınmaya başlanan hissenin fiyatı doğal olarak yukarı çıkmaya başladı, fiyat yükseldikçe açığa satış yapan yatırımcılarda panik artmaya başladı. Böyle bir şey olabilir miydi? Çok emin olarak açtıkları açığa satış pozisyonlarından zarar edebilirler miydi? Citron Research, twitter hesabından Game-Stop hisselerini 40 dolardan alanları enayi olarak nitelendirince ileride ekonomi kitaplarında anlatılabilecek bir olay meydana geldi. 12 Ocak tarihinde $19,95 fiyatı ile günü kapatan hisse senedi 27 Ocak tarihinde $347,51 fiyat ile kapanış yapmıştı. Bu yükselişle $40 fiyattan hisse alan yatırımcılar ahmak olmamıştı ama Amerika’nın önemli yatırım firmalarından biri olan Melvin Capital yaptığı açığa satış işlemlerinden yaklaşık 5 milyar dolar üzerinde bir zarara uğramıştı. David’in attığı taş yine Goliath’ı vurmuştu.


Büyük yatırımcıların zırhı güçlüydü, kılıcı, ciriti ve mızrağı vardı. Küçük dar çevreleri, planlar yaptıkları kapalı kapıları, politika belirleyenleri tehdit edebilecek yatırımları ve tabii ki pek çok yatırımcının portföyüne bedel portföyleri vardı. Savaş araçları bunlardı. Onlar, kendi alıştıkları düzende sıradan yatırımcılarla savaşırsa tek başına kaybetmeleri imkansız olan devlerdi. Oysa sapanı unuttular. David’in sapanı, küçük yatırımcıların Reddit’i oldu. Reddit’i bir örgütlenme olanağına olarak kullanılan yatırımcılar, tek başına mücadele edemeyecekleri devlerin yanına gitmek zorunda değildi. Onların sapanları, Reddit’te örgütlenmeleriydi. Öldürücü darbeleri de, David’in öldürücü darbesine oldukça benziyordu. Büyük yatırımcıların yaptıklarının aynısını yaparak, yani onları kendi silahlarıyla vurarak öldürdüler. Ama daha örgütlü ve herkese açık bir faydayla.


Bu hikayenin yatırımcılar sunduğu başka izdüşümleri de vardır. Küçük yatırımcılar, büyük yatırımcılar karşısında güçsüz ve zayıf görünürler. Fakat buradaki önemli sorunlardan biri küçük yatırımcının da kendisini öyle görmesidir. Elindeki imkanların neler olduğunu, bu imkanları nasıl kullanması gerektiğinin stratejisini yapmakta ne yazık ki yeterli davranamazlar. Hisse senedindeki parasının tutarı kendisine az gözüktüğü için kendisini yetersiz hissedip yeni adımlar atmaktan korkabilirler. Hisse senedi piyasalarında her yatırımcının kendi stratejisini oluşturması gerekir. Aynı anda tüm indikatörlere, teknik analizlere, temel analizlere ya da haber kaynaklarına bakmaya çalıştıklarında büyük ihtimalle ortaya bir plan çıkartamazlar bundan dolayı da kendi stratejilerini oluşturamazlar. Bir plan oluşturmadan önce risk seviyelerinin ne olduğunun belirlenmesi lazım ki bu sayede düşmana (hisse senedi değer kaybına) ne kadar yaklaşması gerektiğini bilebilsin. Küçük yatırımcı nerede durması gerektiğini bilirse portföyün aldığı yaralar ölümcül olmayacaktır. Ardından hangi savaş tekniğinde iyi olduğunu bulması lazım, hiç denemediği bir zırhı giymeye kalkarsa bu zırh savaş ortasında onu korumak yerine hareketlerini kısıtlayıp yatırımcının zarar görmesine bile neden olur. Bu yüzden yatırımcılar hangi analizleri kullandıklarında daha iyi sonuçlar elde ettiğini bilmesi gerekir. Böylece birçok analiz içerisinde kaybolmaz ve aldığı kararlardan emin olup çizdiği yolu izleyebilir. Daha sonra da ellerinde atabilecek ne kadar taşlarının olduğuna bakmaları lazım. Böyle bir durumda yatırım yapılan hisse senedinde stop noktasını kaçtığı zaman ortalamayı düşürmek amaçlı alımlar yapabilirler. Eğer taşı atması gereken noktayı iyi belirleyemez veya ilk atışı kaçırırsa diğer taşları kullanmaya ihtiyacı olacaktır. Eflatun der ki: “Cesaret, tehlike anında akıl ve zekanın kullanılmasıdır.” Yatırımcılar yukarıda bahsedilen konular hakkında bir fikri olmadan savaşa girmeye karar vermesi bir kahramanlık örneği olmayacaktır. Ancak kendini iyi tanıyan, kuşandığı silahları kullanmasını bilen bir yatırımcının savaşa girmesi için çekimser olmasını gerektirecek hiçbir sebep de yoktur.


Joseph De La Vega’nın bahsettiği gibi: “Basiretli bir adama verilecek tavsiye ‘seni ilgilendiren şeyi izle’dir. Bu işteki becerikli insanlar, bu tavsiyeyi uygularlar. Çünkü kendi avantajları konusunda kimsenin onlardan daha hassas olamayacağına ve kimsenin bir servet kazanma fırsatını kendilerinden daha iyi yakalamayacağına inanırlar.”


Cemre,




Kaynaklar:


Gladwell,M. “David&Goliath: Underdogs, Misfits and the Art of Wrestling Giants”

Vega, J; Mackay,C. “Olağanüstü Kitlesel Yanılgılar ve Kalabalıkların Çılgınlığı ve Karışıklığın Karmaşası”




1.195 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Unknown Track - Unknown Artist
00:00 / 00:00
bottom of page