Herkese Merhaba,
“Benimle Davranışsal Ekonomi Öğrenmek İster misin” yazı dizisinin ilk notları olan Ders Notları 1’de Davranışsal Ekonominin kısa bir gelişim tarihi ve Davranışsal Ekonomi için oldukça önemli olan Neoklasik çerçeveye değinilmiştir. Ders Notları 2 için ise ekonomide metodolojinin ne olduğuna ve Davranışsal Ekonomide metodoloji gelişmelerinden bahsedilmiştir. İktisatta metodolojinin önemini bu kadar detaylı yazmaya çalışmamın sebebi ise ilerleyen zamanlarda deneysel method yöntemleri ile bağlantının iyi kurulabilmesi içindir. Bununla birlikte yazının ilerleyen kısımlarında Gedankenexperiment terimi geçmektedir. Bu terim için daha detaylı bilgi öğrenmek isterseniz https://www.britannica.com/science/Gedankenexperiment adresini ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Son olarak paylaşılan ders notlarının özgünlüğü University of Leicester’da Ekonomi Profesörü olan Sanjit Dhami’nin kitapları ve notlarının etkisi ile oluşturulmuştur. Bu notlar Türkçe ’ye çevrilmiş ve kolay anlaşılabilmesi için başka araştırmalarla yorumlanarak sizlere aktarılmıştır ancak özgünlük tamamen Profesör Sanjit Dhami’ye aittir.
O zaman artık başlayabiliriz. Umarım keyifli ve güzel bir yolculuk olur…
Cemre,
İKTİSATTA METODOLOJİ
“Masallarda olduğu gibi, ekonomik teorideki maddeler de gerçek dünyanın gözlemlerinden türetilmiştir, ancak test edilebilir olmaları amaçlanmamıştır. Masallarda olduğu gibi, modellerin kapsamları sınırlıdır. İyi bir fabl söz konusu olduğunda, iyi bir model tavsiye vererek veya geleceği tahmin ederek değil, kültürü etkileyerek gerçek dünya üzerinde muazzam bir etkiye sahip olabilir. Evet, sadece masal anlatıcıları olduğumuzu düşünüyorum, ama bu harika değil mi?” Ariel Rubinstein
Metodoloji neden bir bilim için önemlidir? Çünkü metodoloji, bir yol haritasıdır. Kişinin doğru bir araştırma yapabilmesi ve bu araştırmayı metne dökebilmesi için belli yöntemleri takip etmesi gerekir. Bilimselliği yakalayabilmek ve araştırma yapabilmek için geliştirilmiş yöntemlerin genel adına da “metodoloji” denmektedir. Kısaca bir bilimin bilim olabilmesi için gerekli olan ana şartlardan biridir denilebilir.
Karl Popper, bilimsel teorileri metafizik veya mitolojik iddialarından ayıran açık bir kriter sunarak bilim olanla olmayanı ayırmaya başlar. Buna göre; Popper’ın metodolojisi “yanlışlamacı” metodolojidir. Yani; araştırmacılar teorileri çürütebilir, ancak teorilerin doğru olduğunu kanıtlayamaz. Siyah Kuğu teorisi buna verilebilecek en iyi örneklerden biridir. Bir milyon beyaz kuğu gözlemi “bütün kuğular beyazdır” hipotezi ile tutarlıdır, ancak hipotezin doğru olduğunun bir kanıtı değildir. Bir sonraki gözlemde beyaz olmayan bir kuğunun ortaya çıkma ihtimali hep vardır. Popper’a göre bilimin ilerlemesi için gerekli olan reçete, bilimsel hipotezleri katı testlere tabi tutmaktır. Çünkü bir hipoteze aykırı olan bir gözlem o hipotezi reddedecektir. Örneğin tek bir siyah kuğunun gözlemi, tüm kuğuların beyaz olduğu hipotezini reddeder. Bilim doğası gereği reddedilen bir hipotezin açıkladığı her şeyi açıklayan yeni bir hipotez geliştirerek ilerler. Bunun içinde hipotezler onları reddetme olasılığı en yüksek testlere maruz bırakılmalıdır.
Poppercı yaklaşım bazı endişeler taşır ve bu endişelerden bir tanesi bizleri Duhem-Quine tezine götürür. Buna göre; hipotezler birkaç yardımcı varsayım ile ortaya çıkar. Eğer hipotez yanlış ise test sonucunda hipotez reddedilecektir ya da hipotezin yardımcı varsayımları reddedilecektir ya da her ikisi birden olacaktır. Bu durumda hipotez üzerinde uygulanacak testlerin yardımcı varsayımları da içeren ortak bir test olması gerekir. Örneğin davranışsal ekonomide önemli bir yere sahip olan Nash Dengesini ele alalım. Karma bir denge stratejisine sahip olan Nash Denge teoremi1950’de John Nash tarafından yayınlanan makalede ortaya konmuştur. Nash Dengesini reddeden deneysel bir testte; reddedilmeye uygun olmayan denek havuzu, belirsiz deneysel talimatlardan, yetersiz teşviklerden ya da kafa karıştırıcı faktörlerden oluşuyor olabilir. Çünkü Duhem-Quine tezine göre; bir bütün olarak hipotez demetini birbirinden izole etmek mümkün değildir. Bu yüzden de arka planda varsayımlarının doğru olduğunu düşünmek durumundayız.
Bilimde metodolojiler bu kavramlar arasında gidip gelirken 1962 yılında Thomas Kuhn tarafından başka bir görüş ortaya konmuştur. Popper “bilimi en iyi nasıl yapmalıyız” sorusuna cevap ararken Kuhn “bilim gerçekte nasıl yapılır” sorusuna yöneldi ve bilgilerin doğrusal bir şekilde ilerlemek yerine periyodik devrimler ile ilerlediğini savundu. Kuhn’a göre; bilim adamlarının bir dünya görüşü veya “paradigmaları” vardır ve bilim adamları anomaliler ortaya atılana kadar var olan baskın paradigmayı kabul eder. Daha sonra paradigmaların temellerini sorgulamaya başlayarak, baskın paradigmaya meydan okuyan yeni teoriler ortaya çıkarır ve bu yeni teoriler artık yeni paradigmalardır. Ayrıca Kuhn herhangi bir bilimin gelişiminin üç aşamada olduğunu vurgular. İlk aşama öngörülerden oluşur ve ortada bir paradigma yoktur ancak bunun yerine bir dizi probleme odaklanma girişimleri vardır. İlk aşamada probleme odaklanan girişimler ve öngörüler sırasında ortaya atılan soruların birçoğu merkezi bir paradigmayı ortaya çıkartarak ikinci aşamayı oluşturur. Paradigma ortaya çıktığı için paradigmanın eleştirileri de bu aşamada ortaya çıkar. Ayrıca bu aşama Popperian yaklaşım ile ayrıldığı en önemli noktalardan birini oluşturur. Çünkü bu aşamada paradigmaya yapılan eleştiriler ve paradigma reddi görmezlikten gelinir. Kısaca paradigmaya olan inanç sarsılmaz. Ancak anomaliler yavaş yavaş birikmesi paradigmada bir kriz meydana getirir ve bu kriz bilimi üçüncü aşamaya taşır. Bu aşamada ortaya çıkan krizden dolayı eski paradigmayı da kapsayan yeni bir paradigma ortaya çıkmıştır artık. Kısaca, bilimde yer alan bilgiler mevcut dünya görüşüne göre ani bir şekilde dönüşüme uğrayarak paradigma kaymasını ortaya çıkartıyor.
Tabii ki de görüşler bunlarla bitmiyor. Tüm bu görüşler yerine korurken Imre Lakatos tarafından “The Methodology of Scientific Research (Bilimsel Araştırma Programlarının Metodolojisi) olarak anılan bir görüş daha ortaya atılıyor. Lakatos görüşünde şu şekilde bir ayrım yapar; bir araştırma programının temel çekirdeği bir dizi harcanamaz varsayımlar ve bir dizi harcanabilir yardımcı varsayımlardan oluşur. Lakatos’a göre; tüm teoriler bir anomali denizinde doğar ve burada ölür. Bu yüzden de bilimsel çalışmalar teorik ve ampirik anlamda iki şekilde de “ilerleyici” olabilir. Eğer yapılan gözlemler ve deneyler hipotezi doğrular nitelikte sonuçlar verirse bu “teorik olarak ilerleyici” bir sonuçtur. Eğer yapılan deney ve gözlemlerin sonuçlarından sonra paradigma kayması ortaya çıkıyorsa bu da “ampirik olarak ilerleyici” bir sonuçtur. Bir araştırmanın bütün olarak ilerleyici olabilmesi için, her problem değişiminin en azından teorik olarak ilerici ve en azından “zaman zaman” ampirik olarak ilerici olması gerekir. Kısaca; ilerici bir çalışmada eski bir teoriden yenisine yapılan her hareket, daha fazlasının tahmin edilmesini ve en azından bazen bu tahminlerin doğrulanmasını sağlamalıdır. Eğer bir çalışma bu özelliklere sahip olamazsa bu artık ilerici değil dejenere olmuş bir çalışmadır ve bilim adamının yozlaşan programdan vazgeçmesi gerekir.
Bilimde tek tartışma metodoloji yöntemleri üzerine olmuyordu, aynı zamanda hangi alanların bir bilim olduğu hangilerinin olmadığı da tartışılıyordu -ki hala devam etmektedir- ve ekonomi de bu tartışmalardan üstüne düşen payı almıştı. İçinde iktisatçılarında yer aldığı birçok bilim insanı, iktisatçıların önemli faktörleri kimyagerler ya da biyologlar gibi kontrol edemeyeceklerini bu yüzden de iktisat teorilerinin kimya, biyoloji, psikoloji gibi kontrollü laboratuvar deneyleri ile kanıtlar üretemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca ekonominin “deneysel” bilimler gibi avantajlı bir bilim olmadığını ve ekonomistlerin ortaya çıkaracağı teoriler için gökbilimciler veya meteoroloji uzmanları gibi büyük ölçüde gözlemlemekle yetinmek zorunda olmaları gerektiğini savunmuşlardır. 1953 yılında Amerikan ekonomist Milton Friedman ekonomik teorileri, varsayımlarının gerçekçiliğine göre değil, tahminlerin doğruluğuna göre yargılamamız gerektiğini savunmuştur ve şöyle yazmıştır: “Gerçekten önemli ve anlamlı hipotezlere bakıldığında gerçekliğin, çılgınca yanlış tanımlayıcı temsilleri olan varsayımlara sahip olduğu görülecektir. Genel olarak, teori ne kadar önemliyse, varsayımlar o kadar gerçekçi değildir. Bu nedenle hipotezin önemli olması gerekir.” Kısa bir süre sonra başka bir yazısında da şunu belirtir: “Bu noktayı daha az paradoksal olarak ortaya koyarsak, bir teorinin varsayımı hakkında sorulacak ilgili soru, onların betimleyici olarak gerçekçi olup olmadıkları değil çünkü asla ‘gerçekçi’ olmadılar. Amaç yeterince iyi yaklaşım olup olmadığıdır.” Friedman’nın bu yaklaşımı ekonomide çok yanlış kullanıldı ve ekonomi biliminin bir alt başlığı olan davranışsal ekonomiye olan tutumu da etkiledi.
Davranışsal ekonomi doğrudan veya dolaylı olarak Popperian metodolojisinden etkilenmiş olsa da deneysel ekonomideki fiili uygulamalarda Popperian görüşünden daha çok Lakatos’un görüşüne yakın durmuştur. Bilimin metodolojisinin tartışıldığı dönemlerde Amerikan ekonomist ve davranışsal bilimci Herbert Gintis iktisatta insan davranışına ilişkin olguların ihmal edildiğini dile getirmiştir. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra bu alanda önemli olan bazı liderler tarafından üç önemli görüş ortaya sunulmuştur. Bunlardan ilki 2006 yılında Ariel Rubinstein’e aittir ve şöyle demiştir: “Masallarda olduğu gibi, ekonomik teorideki maddeler de gerçek dünyanın gözlemlerinden türetilmiştir, ancak test edilebilir olmaları amaçlanmamıştır. Masallarda olduğu gibi, modellerin kapsamları sınırlıdır. İyi bir fabl söz konusu olduğunda, iyi bir model tavsiye vererek veya geleceği tahmin ederek değil, kültürü etkileyerek gerçek dünya üzerinde muazzam bir etkiye sahip olabilir. Evet, sadece masal anlatıcıları olduğumuzu düşünüyorum, ama bu harika değil mi?” İkinci görüş ise 2010 yılında Eddie Dekel ve Barton Lipman’dan gelmiştir ve şunu yazmışlardır: “Bir modelin seçimi, modelin kullanıldığı pazara, modelcinin sezgisine ve modelleyicinin nesnelliğine bağlı olacaktır. Bir ekonomist diğerinin sezgisini reddedebilir ve nihayetinde fikirler için bazı yargılarda bulunmaları gerekir.” En son görüş ise Itzhak Gilboa ve arkadaşlarından 2014 yılında gelir ve onlarda konuyu şöyle ele alırlar: “Özellikle şu konuda hem fikiriz; ekonomik modeller genellikle diğer bilimlerdeki modellerden farklı değerlendirilir. Ekonomik teori, doğruluk pahasına genel ve basitliğe değer verir gibi görünür ve modellerin ortak olması beklenilir. İyi tanımlanmış bir gerçekliği tanımlamaktan çok daha fazla bir mesaj vardır. Bu modeller genellikle gözlemlere veya gedankenexperiment* (sadece düşüncede gerçekleştirilen deney) yaklaşımlara benzer ve ekonomi teorisyeninin tipik olarak modelinin nerede ve nasıl uygulayabileceğini açıkça belirtmesi gerekmez.”
Ayrıca Friedman’nın düşüncesinin yanlış yorumlanmasının doğal bir süreci olarak ortaya çıkan “İktisatçılar neden yanlış varsayımlara dayanan modelleri analiz ederek faydalı bir şeyler öğrendiklerine inanıyorlar. Temel öncüleri bu kadar yanlışken, iktisat teorisi neden nispeten ağır bir teknik analizle uğraşıyor?” sorusuna Gilboa ve arkadaşları şu şekilde cevap vermiştir: “Ekonomik modeller kurala dayalı değil, vakaya dayalı akıl yürütmesine dayanıyor. Kurala dayalı olan akıl yürütme, genel kuralların veya teorilerin formüle edilmesine gerektirir. Ancak vakaya dayalı akıl yürütme, kişinin benzer geçmiş vakalara dayalı çıkarımlar yapmasını gerektirir. Bu görüşe göre; ekonomik modellerin amacı, şimdi veya gelecekte bir noktada çıkarımlar yapmak için kullanılabilecek vakaları ve analojileri (benzetme yoluyla sonuç çıkarma) var olan listeye eklemektir.”
Yukarıda yer alan tüm bu görüşler ekonomi ve davranışsal ekonomi alanında hala geçerli tartışma konularıdır. Ancak bu görüşler sayesinde ekonomi modellerinin nasıl uygulanması gerektiği hakkında ekonomideki çağdaş düşünceye ilişkin fikirler vermektedir. Artan önemine rağmen, ekonomideki deneysel kanıtları göz ardı etme eğilimi, muhtemelen ekonomideki “rahatsız edici” kanıtları görmezden gelme konusunda önemli bir faktördür. Bununla birlikte Friedman’nın önerileri, bazı ekonomistler tarafından geçici veya yardımcı varsayımlar yapmak amacıyla bir lisans olarak kullanılması ve varsayımlarda” sanki” anlamında kullanılan kelimenin tam anlamıyla doğru olduğuna inanılmasıdır. “Sanki” varsayımlarının herhangi bir ampirik reddi genellikle kanıtların kusurlu, güvenilmez olduğu, şüpheli deneysel yöntemlere dayandığı ve geçerliliği olmadığı gerekçesiyle reddedilir. Bu ekonominin ilerlemesine engel olan bir savunma metodoloji biçimidir.
Davranışsal Ekonomi ise “sanki” yaklaşımının daha kolay bir çözümünü sunar. 2015 yılında Andrew Schotter, Friedman’nın yaklaşımına bir eleştiri sunar ve şöyle der:
“X, y ve z varsayımlarının bazı T teorisine yol açtığını, ayrıca bir veya daha fazla varsayımın ampirik kanıtlar tarafından ihlal edildiğini, ancak T’nin başarılı bir tahmin yaptığını varsayalım. O zaman 3 olasılık var:
1. İhlal edilen varsayımlar, en azından teorinin test edildiği bağlamda teori için gereksizdir.
2. İhlal edilen varsayımlar birbirini mükemmel şekilde etkisiz hale getirir, bu nedenle tahmini etkilemezler.
3. Başarılı tahmin bir tesadüftür. Tersine eğer varsayımlar doğruysa ve model tamamlandıysa o zaman T’nin yine de başarılı tahminler yapmasını bekleriz. Bu nedenle, açıkça yanlış varsayımlara dayanan bir teoriyi haklı çıkarmak zordur.”
Kısaca; Schotter “sonuçta varsayımlar teoridir” gözleminde bulunuyor.
Davranışsal ekonomi, çalışmalarını özellikle deneysel ekonomi ile yürütmesi davranışsal ekonomiyi daha açıklanabilir bir hale getiriyor. Çünkü deneysel ekonomi, ekonomideki en önemli alanların çoğunda sistematik insan davranışını keşfetti. Küçük bir örneklem; referans bağımlılığı, kayıptan kaçınma, doğrusal olmayan olasılık ağırlıklandırması, koşullu iş birliği, niyete dayalı karşılıklık, şimdiki zamana yönelik tercihler ve pişmanlıklar, suçluluk ve hayal kırıklığı gibi duyguların önemini içerir. Bu davranışlar ayrıca nöroekonomik kanıtlarla da desteklenmektedir. Deneysel sonuçların tekrarlanması rutindir ve benzer konu havuzları ve protokolleri kullanıyorsa deneyler tekrarlanabilir veriler üretir. Ayrıca insan davranışı doğası gereği heterojen ise ekonomik teorinin diğer bilimler de olduğu gibi bu yönde daha fazla çaba harcaması gerekir. Laboratuvarda ve sahada deneysel ekonomi, küçük örnekler için yeni ekonometrik tekniklerin geliştirilmesinde ve yeni deneysel yöntemlerde büyük ilerleme kaydetmiştir. Aynı zamanda insan davranışı anlayışımızı derinden geliştirdiği ve ekonomik teorinin katı bir şekilde test edilmesine izin verdi. Bu ilerleme, ekonomik teorilere, onları dikkatli ve katı testlerden muaf tutan özel bir statü vermemiz gerektiği görüşüyle tutarsızdır. Ekonomi ve doğa bilimlerindeki farklılıklar, iki çalışma alanındaki tutum ve kurumlardaki farklılıklara göre çok daha küçüktür.
Ekonomiye kıyasla diğer bilimleri test etmenin daha kolay olduğu görüşü ya da ekonomide teorileri test etmenin göreceli zorluğu hakkında yanlış bir anlama var gibi görünmektedir. Örneğin Higgs parçacığı 1960’ların başında İngiliz fizikçi Peter Higgs tarafından önerildi ve bu parçacığı doğrulamak için çok pahalı ve karmaşık bir deneysel testte ihtiyaç duydular. Bunun için CERN’in Büyük Hadron Çarpıştırıcısı inşa edildi ve önerilen teorinin doğruluğu yaklaşık 50 yıl sonra ispat edilebildi. Ya da kozmik mikrodalga arka radyasyonu. İlk olarak 1948 yılında önerildi, 1964 yılında tesadüfi bir keşif sayesinde deneysel olarak doğrulandı. Ya da DNA, ilk gündeme geldiği tarih 1869 yılıdır ancak çift sarmal yapının icadı yüzyılın büyük bir bölümünü aldı ve 1953 yılında deneylerle kanıtlanabildi. Bu tarz örnekler daha da geliştirilebilir. Ama kısaca diyebiliriz ki; keşif ölçümü uzun ve meşakkatli bir süreçtir bu yüzden ekonomi için de özel bir statü aramaya gerek yoktur.
Yeni yazıda görüşmek üzere…
Kaynakça:
Perkowitz, S., tarih yok Britannicia. [Çevrimiçi] Available at: https://www.britannica.com/science/Gedankenexperiment [Erişildi: 21 3 2022].
McLoed, S., 2020. Thomas kuhn- Science as a Paradigm. [Çevrimiçi] Available at: https://www.simplypsychology.org/Kuhn-Paradigm.html [Erişildi: 21 3 2022].
Wiki, P., tarih yok Duhem-Quine Thesis. [Çevrimiçi] Available at: https://psychology.fandom.com/wiki/Duhem%E2%80%93Quine_thesis [Erişildi: 21 3 2022].
Dhami, S., 2016. The Foundations of Behavioural Economic Analysis. 1 ed. Oxford: Oxford University Press.
Comments