Giriş
Herkese Merhaba,
Konuya başlamadan önce birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle bu uzun bir yazı dizisi olacak çünkü anlaşılır ve açıklayıcı bir şekilde ilerlemek istiyorum. Konuların başlarında veya sonlarında -eğer ihtiyaç olursa- açıklayıcı notlar eklemeye çalışacağım. O yüzden onları da ihmal etmeden okumanızı tavsiye ederim.
“Benimle Davranışsal Ekonomi Öğrenmek İster misin” yazı dizisinin ilk notlarını giriş olarak düşünebilirsiniz. Girişte yer alan konular ilerleyen zamanlarda daha derinlemesine yazılacaktır ancak derin bir şekilde başlamadan önce genel çerçevenin oluşması gerektiğini düşünüyorum. Son olarak paylaşılacak olan ders notlarının özgünlüğü University of Leicester’da Ekonomi Profesörü olan Sanjit Dhami’nin kitapları ve notlarının etkisi ile oluşturulacaktır. Bu notlar Türkçe ’ye çevrilecek ve kolay anlaşılabilmesi için başka araştırmalarla yorumlanarak sizlere aktarılacaktır. Bugün yayınlanacak olan Ders Notları 1’de Davranışsal Ekonominin kısa bir gelişim tarihi ve Davranışsal Ekonomi için oldukça önemli olan Neoklasik çerçeveye değinilecektir.
O zaman artık başlayabiliriz. Umarım keyifli ve güzel bir yolculuk olur…
Cemre,
Neoklasik ekonomi 1900’lü yıllarda klasik ekonominin önceki teorilerine geliştirdiği itirazlarla yükselmiştir. Mal ve hizmetlerin üretimini, fiyatlandırmasını, tüketimin arkasındaki itici güçler olan arz ve talebe odaklanan oldukça geniş bir teoridir.
Neoklasik ekonomiyi klasik ekonomiden farklı, davranışsal ekonomiye ise yakın kılan şey şudur; klasik ekonomistler, ürün fiyatındaki en önemli faktörün üretim maliyeti olduğunu varsayarken neoklasik ekonomistler ise ürünün fiyatındaki en önemli faktörün, tüketicinin o ürünün değerine ilişkin algısı olduğunu savunurlar. Yani neoklasik ekonomistler, bireylerin kendi kişisel memnuniyetini en üst düzeye çıkarmanın tüketicilerin ilk endişesi olduğuna inanır. Bu yüzden de tüketiciler bir ürün veya hizmeti satın alırlarken, alınan şeylerin kendilerine nasıl bir fayda sağlayacağını baz alarak kararlar verirler. Bu teori aslında ekonomide var olan “homo-economicus” teorisi ile örtüşmektedir. Çünkü neoklasik ekonomiye göre, tüketici kendisi için en çok fayda sağlayacak olan bir ürüne veya hizmete yönelmektedir. Ayrıca, klasik ekonomi teorisinde bir ürünün değeri, malzeme maliyeti ve işçilik maliyetinden ortaya çıkarken; neoklasik iktisat teorisinde bir ürün ve hizmetin maliyeti üretim maliyetlerinin ötesinde bir değere sahip olup, tüketici algısının bu değeri etkilediğini söyler.
Neoklasik yaklaşım yaklaşıma yönelik yapılan en büyük eleştiri tüketiciler seçimlerini yaparken rasyonel davranmaları varsayımına yöneliktir. Bu yaklaşımın insan doğasının duygusal tepkilere karşı savunmasızlığını göz ardı ettiği, bundan dolayı da ekonomiyi gerçek ve doğru bir şekilde tanımlamayacağı yönünde yapılmaktadır.
Yukarıda da görüldüğü gibi neoklasik ekonomi tüketici algısını baz alır ancak bu algıda insan davranışları titiz, cimri ve kendi içinde tutarlı olduğunu savunur. Örneğin uygun varsayımlar altında tüketiciler, fiyatı yüksek olan ürünleri daha az satın alırlar ya da kendi gelirleri yükseldiği zaman istedikleri ürünlerden daha fazla alırlar. Neoklasik iktisat oldukça değerli olmasına rağmen Richard Thaler’in dediği gibi, “davranışsal ekonomi, ilginç ve daha eğlencelidir”.
Davranışsal ekonomi hakkında detaylara başlamadan önce bazı şeyleri netleştirmek gerekir. Neoklasik ekonomi ve davranışsal ekonomi arasında herhangi bir paradigmatik savaş bulunmamaktadır. Her bilimde olduğu gibi, davranışsal ekonomi de mevcut modellerin iyileştirilmesi için gereken kanıtları sunarak veya sunmak için çalışarak ilerleyen bir bilimdir. Bu kanıtları sunarken bazıları neoklasik iktisadın temel varsayımlarına aykırıdır. Ancak bu neoklasik varsayımları veya tahminleri suçlamakla ilgili değildir. Bilimin ilerleyebilmesi için bir yol sunmak adınadır. Bu yüzden de Davranışsal Ekonomi, Neoklasik Ekonominin bir antitezi değildir. Aslında uzun zaman önce ortaya çıkmış fakat göz ardı edilmiş, dikkate alınmamış bir bilimin “ben de buradayım” demesidir. Ne kadar mı uzun süre önce peki?
Ekonominin babası olarak tanımlanan Adam Smith 1759 yılında “Ahlaki Duygular Teorisi” ardından 1776 yılında “Ulusların Zenginliği” adında bir kitap yazmıştır. Bu kitaplar Davranışsal Ekonomi hakkında açıklayıcı gücü yüksek konulara değinmektedir. Çünkü kitaplarda “kayıptan kaçınma”, “özgecilik”, “duyguların ya da iradelerin kaybı”, “planlar yapabilme ve bu planlara sahip kalabilme” gibi birçok davranışsal fenomeni bulunmaktadır. Tabii ki Davranışsal Ekonomi için önemli terimlerden bahseden yalnızca Adam Smith değildir. Hem Klasik Ekonomist hem de bir Filozof olan Jeremy Bentham fayda kavramının psikolojik temelleri hakkında, Düşünür ve Politik İktisatçı Francis Ysidro Edgeworth ise sosyal tercihler hakkında yazılar yazmışlardır. Filozof ve Ekonomist David Hume, Ekonomist ve Mantıkçı W. Stanley Jevons ve Edgeworth gibi Klasik Ekonomistler tarafından Davranışsal Ekonomi için oldukça önemli olan Deneysel Ekonominin başlangıcı yapılmıştır. Hatta Stanley Jevons, marjinal fayda analizi ile motivasyonu uyaran duyumlar arasındaki ilişkiler hakkında deneysel gözlemler türetmiştir.
Bu noktada, Deneysel Ekonomi ve Davranışsal Ekonomi kavramlarına açıklama getirmek gerekir. Her iki alan arasında bir ayrım yapılır ancak bu iki alan birbirlerinin tamamlayıcısı ve işbirlikçisidir. Aralarındaki ayrım çizgisi o denli belirsizleşmiştir ki; bu çizgiyi tespit edebilmek oldukça güçtür. Çünkü Davranışsal Ekonominin kanıt temelinin önemli bir bölümünü Deneysel Ekonomi oluşturmaktadır. Ayrıca Davranışsal Ekonomistler tarafından önerilen teorilerin birçoğu Deneysel Ekonomistler tarafından test edilir bu yüzden de Deneysel Ekonomi davranışsal modellerin gelişmesinde oldukça kritik bir öneme sahiptir.
Yukarıda bahsedilen zaman genellikle 1700’lü yıllar olmasına rağmen psikoloji bilimi iki aşama halinde ekonomiden kaldırılmıştır. Bunların ilk aşaması 1700’lü yıllarda popüler olan Filozof Jeremy Bentham tarafından ortaya atılan “hazcı yararcılık” kavramı yirminci yüzyılın başlarında önemini yitirmeye başlamış hatta tam anlamıyla bu kavrama ve bu kavram doğrultusunda yapılan çalışmalara hoşnutsuz bir tavır ortaya çıkmıştır. Aynı hoşnutsuz tavır Davranışsal Ekonominin en çok yararlandığı Psikoloji bilimine ve o alanda yapılan çalışmalar için de gösterilmiştir. İkinci aşama ise Ekonomist Paul Samuelson tarafından ortaya konan “Açığa Çıkarılan Tercihler” yaklaşımı ile olmuştur. Bu yaklaşımda Samuelson seçim davranışının gözlemini vurgulamış ve tüketicilerin seçim davranışlarında önemli olanın psikolojik temeller olmadığından bahsetmiştir.
1950 ve 1960’lı yıllar ise Davranışsal Ekonomi için oldukça önemli gelişmelerin olduğu zamanlar olmuştur. Bu gelişmelerin bazıları şunlardır:
· Sübjektif Beklenen Faydanın İhlalleri (Markowitz,1952; Ellsberg, 1961)
· Beklenen Fayda Teorisinin Bağımsızlık Aksiyomunun İhlalleri (Allais 1953)
· Hiperbolik İndirgeme Benzeri Çalışmalar (Phelps ve Pollok, 1968)
· Sınırlı Rasyonalitenin Öneminin Gösterilmesi (Simon, 1978; Selten, 1998)
Yukarıdaki gelişmeler yakın zamanlarda olmasına rağmen ne yazık ki hak ettiği ilgiyi görebilmek için oldukça mücadeleci davranmak zorunda kaldılar.
Psikolojinin ve Ekonominin yollarının ayrılmasından nedenlerinden birisi yukarıda da bahsedildiği gibi 20. Yüzyılda Psikoloji bilimine karşı olan hoşnutsuz tutumlardı. Psikoloji biliminde yaşanan bir gelişme ekonomiyi bir kere daha etkiledi. Ancak bu sefer bu etki ayrılan yolların tekrar birleşmesine neden oldu. İki bilimi bu kadar net bir şekilde etkileyen olay ise Psikoloji biliminde “bilişsel psikoloji” kavramının ortaya çıkması oldu. Bilişsel Psikoloji, karar verme, algılama, dikkat, hafıza ve problem çözme gibi zihinsel süreçlerin önemini vurgulamaya başladı. Bazı Bilişsel Psikologlar ise dikkatlerini Neoklasik yaklaşımına kaydırdı ve neoklasik çerçevenin kavramlarını test etmeye başladılar. Daniel Kahneman ve Amos Tversky bu kategoride yer alan en önemli bilişsel psikologlardandır. Bu iki Bilişsel Psikolog ile 1970’li yıllarda yapılan çalışmalara gereken önemi verip, neoklasik yaklaşımındaki çeşitli anormallikleri anlamlandırmak için mücadele eden önemli ekonomistlerinden biri olan Richard Thaler ile Davranışsal Ekonomi önemli bir noktaya geldi hatta bazı kaynaklara göre bu üç isimle birlikte Davranışsal Ekonomi ortaya çıkmıştır.
“İnsanlar parayı, paradır diye istemezler; onunla satın alabilecekleri şeyin hatırı için isterler.” Adam Smith
Cemre,
Tavsiye Edilen Kitaplar ve Kaynaklar:
Ester Ruben ve Devrim Dumludağ “Davranışsal İktisadın Gelişimi”
Jeremy Bentham “The Psychology of Economic Man and Behavioural Economics”
Eğer yargılama ve ekonomik karar vermeye odaklanan konular ile ilgileniyorsanız Daniel Kahneman’ın eserlerine bakabilirsiniz.
Adalet, zihinsel muhasebe ve davranışsal finans konuları ilginizi çekiyor ve merak ediyorsanız Thaler’in eserlerine yönelmeniz daha uygun olacaktır.
Tam da Daniel Kahneman'ın Thinking Fast and Slow kitabının üzerinden ikinciye geçerken bu yazı dizisine rastgelmem güzel oldu. Muhtemelen dizinin ilerleyen kısımlarında bu kitaptan da sağlamalar gelecektir. Beklemedeyim, başarılar :)