ekonomi yazıları
ÂDEM’DEN HOMO-NEUROBIOLOGICUS’A

Sevgili Okuyucuya: Yazıyı okumaya başlamadan önce çayınızı, kahvenizi almanızı ve yazıyı kısa zaman dilimlerine sıkıştırmadan rahat bir şekilde okumanızı tavsiye ederim. Çünkü aşağıda okuyacağınız yazı, başlangıcı eski zamanlara dayanan ve günümüzde dahi oldukça çekişmeli bir tartışma konusu olan “özgür iradeyi” ele almaktadır. Ele alınan konunun yapısından dolayı ağırlıklı olarak felsefe, nöroloji, teoloji ve ekonomi bilimini barındırmaktadır. Konunun bitiminde ise bu ağır konunun etkisini biraz hafifletmek adına bir fıkra bulacaksınız. Şimdiden keyifli okumalar dilerim…
“Toronto’da beş aylık kızı ve eşi ile yaşayan 23 yaşındaki Kenneth Parks eşinin ailesiyle oldukça yakın bir ilişki kurmuştur. Ancak kumar bağımlısı olan Kenneth, kumar sorununun yanı sıra maddi sorunlar ve evlilik hayatında yaşadığı sorunlarla da boğuşmaktadır. Bu sorunları konuşmak için eşinin anne ve babasını ziyaret etmeye karar vermiştir. Onu “yumuşak başlı bir dev” olarak tanımlayan kayınvalidesi Kenneth’in yapacağı bu ziyareti dört gözle beklemektedir. Kenneth 23 Mayıs 1987 sabahının ilk saatlerinde “uyanmaksızın” yatağından kalktı. Uyurgezer halde arabasına bindi ve yirmi kilometrelik yolu kat ettikten sonra evin içine dalarak önce kayınvalidesini bıçaklayarak öldürdü, ardından kayınpederine saldırdı (kayınpederi hayatta kalmayı başardı). Arabasını daha sonra polis karakoluna sürdü ve oraya vardığında ağzından şu sözler döküldü: “Galiba birilerini öldürdüm… Ellerim…”. Ellerinin ciddi bir şekilde kesilmiş olduğunu Kenneth o arada fark etmişti. Ellerinin kesikleri o kadar fazlaydı ki hastaneye götürüldüğünde tendonlarından ameliyat olması gerekmişti.
İzleyen bir yıl boyunca Kenneth’in mahkeme karşısında verdiği ifadeler, ifadesini saptırmak için yapılan bazı girişimlerin karşısında bile şaşılası ölçüde tutarlı kalmaya devam ediyordu. O gece yaptıkları hakkında hiçbir şey hatırlamıyordu. Dahası, bütün taraflar, cinayeti işleyen kişinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde Kenneth olduğu konusunda ne kadar hem fikirlerse, onun bu cinayeti işlemek için herhangi bir nedeni olmadığı konusunda da aynı derecede hemfikirlerdi. Savunma avukatları ise, bunun uyurgezerlik sırasında işlenen bir öldürme vakası olduğu konusunda ısrar etmekteydiler.
1988’de yılında gerçekleşen duruşmada psikiyatr görüşüne ihtiyaç duydular ve psikiyatr Ronald Billings’e bazı sorular sordular. Bu sorulardan biri şuydu;
SORU: Kişinin uyanıkken bir plan kurup bunu uyurken gerçekleştirmeyi bir şekilde garanti altına alabileceğini gösteren herhangi bir kanıt var mıdır?
YANIT: Hayır, kesinlikle yoktur. Uyku sırasında zihinde olup bitenlere ilişkin bildiklerimiz kapsamında belki de en çarpıcı gerçek, uyku sırasındaki zihinsel etkinliklerin uyanıklık sırasındaki etkinliklerden son derece bağımsız oluşudur. Uykuda, zihnimizi yönlendirmede büyük bir denetim sorunu yaşarız. Uyanıklıkta bir takım gönüllü olarak planlar yaparız. İrade dediğimiz şey budur.
Bu dava mahkeme için oldukça baş etmesi zor bir durum haline geldi ve bunun üzerine Kenneth’ye elektroansefalogram(EEG) uygulanmasına karar verildi. Bu uygulama gösterdi ki; normalde yavaş-dalga uykusundan hafif uykuya oradan da uyanıklığa geçiş yapan beyin Kenneth’de farklıydı. Kenneth’in beyni derin uykudan doğrudan uyanıklığa geçmeye çalışıyordu. Normal bir beyin, uyku halindeyken gecede bir kez bile görülmemesi gerekilen bu geçişler Kenneth’de tehlikeli boyutta olacak şekilde, gecede on ile yirmi kez yineleniyordu. EEG sonuçları ve diğer durum değerlemeleriyle birlikte 25 Mayıs 1988 tarihinde Kenneth kayınvalidesini öldürme ve kayınpederini öldürme teşebbüs suçundan beraat etti.”
Dava, Kenneth’in ceza almamasıyla sonuçlandıysa da ortada çok önemli bazı sorular bıraktı: “Biz özgür müyüz?” “Eğer özgürsek ne kadar özgürüz yoksa özgür irade sadece bir illüzyon mu?”
İncil’in Yaradılış hikayesinde Adem ve Havva’nın yılan tarafından (İncil dışındaki bazı kaynaklarda yılan yerine Adem’in ilk eşi Lilith almaktadır) kandırıldığı anlatılır. Anlatıya göre Tanrı, Adem’in yememesi gereken ağaçtan meyve yediğini fark ettiğinde Adem’e, kadına ve yılana ayrı ayrı cezalar vermiş ve onları yer yüzünü göndermişti. Böylece yeryüzüne ilk günahın inişi ilk günahla olmuş oldu…
Hristiyan öğretisindeki bu anlatı, kiliseler arasında ateşli bir tartışmayı da beraberinde getirmişti. Bir kısım kilise Azizleri dedi ki; "şeytanı Tanrı yarattıysa ve şeytan doğuştan kötüyse, o zaman kötülüğü de Tanrı yarattı. Şeytan kötü olarak doğduysa, günah işlediği söylenebilir mi?” Bunlardan farklı olarak diğer kısım ise konuyla ilişkili olarak; “Tanrı şeytanı yarattı, fakat şeytan yaratıldığında doğuştan kötü değildi. Tam tersine kötü olmayı kendi seçti” görüşünü savundu.
İlk dönemde kiliseler arasında tartışılan bu konu, MS.300’lü yıllarında yaşamış teolog Augustinos ve teolog Pelagius arasındaki tartışma ile başka bir boyut kazanmıştır. Augustinos’a göre; “İlk günahtan sonra insanların kusursuz doğası bozulmuştur ve günah Adem ile birlikte tüm insanlara geçmiştir. İlk günah sonrasında insan, günahtan kaçınma ve iyilik yapma yetisini kaybetmiştir.” Pelagius’a göre ise “Beşeri bir fiil üç şeyle meydana gelir; Güç, İrade ve İcra. Bunlardan ilki Tanrı’ya aittir diğer ikisi ise insana.” Eğer Kenneth davasında jüri Augustinos’ın görüşüne göre karar verseydi Kenneth’in tek suçu yasak meyveyi yiyen Adem’in günahıyla birlikte kendi kusursuz doğasının bozulmuş olması olacaktı. Pelagius’un görüşüne göre ise; Kenneth’i bu suçu işlememek için gerekli iradeye sahipti. Fakat o suç işlemeyi tercih etmiş bu yüzden de suçludur.
Kiliselerin özgür irade hakkındaki tartışması, kötülüğün Tanrı tarafından yaratılıp yaratılmamış oluşuyken; teologlar için bu konu, yaşayan herkesin bu ilk günahı taşıyıp taşımaması ile ilgiliydi. Ancak özgür irade tartışması felsefe alanına geldiğinde kavram daha da farklı bir noktaya ulaştı. Çünkü, konu üzerine düşünen bazı filozoflar şu soruyu sordu; “İnsan karar verirken ve eyleme geçerken özgür müdür yoksa tüm karar ve eylemler dış güçlerce mi belirlenir?” 20. yy en önemli filozoflarından olan Ludwig Wittgenstein davranış ve hareket arasındaki farkın özgür irade olduğunu söylemiştir. Eğer kolunuz kendi isteğiniz dışında hareket ediyorsa ( birisi kolunuza bir ip bağlayabilir ve kolunuzu hareket ettirebilir ya da istemsiz kol, bacak, göz hareketi yapmak gibi psikolojin sorunlarınız vardır) bu sadece kolunuzun hareket ettiğini göstermektedir. Bu hareketin arkasında bir düşünceniz, niyetiniz yoktur ve siz o anda sadece rüzgârda savrulan yaprak gibisinizdir. Eğer kolunuzun hareketi, size ait düşünce, istek veya niyet barındırıyorsa bu bir davranıştır ve özgür irade barındırmaktadır.
Özgür irade tartışması zaman içerisinde önemini kaybetmeyen bir tartışma olmaya devam etti. Bu tartışmanın ilk çıktığı zamanlarda beyin dalgalarının ölçülmesi o dönemin teknik gereçleri ile çok mümkün değildi, ancak nöroloji alanında meydana gelen gelişmeler ile birlikte bu konu nörologların da alanına girmeye başladı. Nörologlara göre beyin; Kenneth’in öyküsünde de görüldüğü gibi otomatik pilot gibi işlemektedir. Asıl önemli soru ise şudur; “Bütün eylemlerimizi otomatik pilot üzerinden mi yürütüyoruz. Biyolojinin kurallarından bağımsız olarak seçme özgürlüğünü bir parça da olsa barındırıyor muyuz? “
Beyindeki bütün etkinlikler birbirine bağlı ve nöron ağlar son derecede karmaşık bir yapıya sahiptir. Beynin, içinde bulunduğu bu ağ sisteminden dolayı, aldığınız bir karar doğrultusunda başka nöron etkinliklerini de yönelmektesinizdir. İster iyi ister kötü etkileri olsun nöron etkinlikler beyinde kendisinden başka hiçbir şeye yer bırakmaz. Yani, eğer özgür iradenin, vücudun eylemleri üzerinde herhangi bir etkisi olacaksa, bunu devam eden beyin etkinliklerini, etkileyerek gerçekleştirmek zorundadır. Bunun için bile bazı nöronlara fiziksel olarak bağlanması gerekmektedir. Nörologlara göre ise; beynin her bir parçası diğer beyin parçalarına sıkı bir şekilde bağlı bulunmaktadır ve onlar tarafından yönlendirilmektedir. Bu durum ise, hiçbir parçanın bağımsız dolayısıyla “özgür” olmadığını işaret etmektedir. Günümüz düzenekleriyle (belki bundan 50 yıl sonra bambaşka bir gelişme bu görüşü çok eksik bırakacaktır) bu da gösterir ki, beyinde özgür iradeyi araya sıkıştıracak bir boşluk bulunmamaktadır.
1960’lı yıllarda bilim insanı Benjamin Libet, deney katılımcılarının kafalarına elektrotlar yerleştirerek yüksek çözünürlüklü bir zamanlayıcıya bakmalarını ve kendi belirledikleri bir anda parmaklarını kaldırmalarını istemiştir. Bununla birlikte Libet’in deneyi şekillendirecek olan asıl isteği ise oldukça basittir: Parmaklarını kaldırmak için güçlü bir dürtü duydukları anı not etmeleri. Deney sonlandığında Libet, katılımcıların parmaklarını kaldırmadan çeyrek saniye önce kuvvetli bir hareket etme dürtüsü yaşadıklarını fark etti. EEG kayıtlarına baktıklarında ise oldukça ilginç bir şey buldular. Katılımcıların beyinlerinde olan etkinlik, hareket etme dürtüsü olmadan önce ortaya çıkmaktaydı. Ayrıca bu süre öyle çok kısa bir süre de değildi. Bir saniyeyi aşan bir süre öncesinde beyinde etkinlik meydana geliyor daha sonra kuvvetli bir hareket dürtüsü oluşuyor, bu dürtüden çeyrek saniye sonra ise eylem gerçekleşiyordu. Bir başka deyişle; kişi, hareket etme isteğini bilinçli biçimde duymadan epey zaman önce, beyin parçaları karar vermeye başlamış oluyor. Libet’in yaptığı bu çalışma özgür irade tartışmasında epeyce bir ses getirdi. Çünkü bu çalışmaya göre bilinçli zihin, bilgiyi alan son halka olmaktadır. Libet’in kendisi bile yaptığı bu çalışmanın sonuçları karşısında endişe duymuş ve veto hakkından bahsetmiştir. Diğer bir ifadeyle, parmağımızı hareket ettirme isteğini kontrol edemesek bile bu hareketi durdurmak için küçücük bir zaman penceresine sahibizdir. Ancak ne bu açıklama ne de özgür irade kavramını kurtarmaya çalışan başka düşünürlerin tezleri günümüz şartlarıyla hala geçerli bir kanıt sunamamıştır.
Peki, ekonomi bu konunun neresinde yer almaktadır? Neo-klasik ekonomist Leon Walras yaptığı bir analizde şunu söylemektedir;
“Serbest rekabette fiyatların belirlenmesinin unsurlarından biri özgür iradedir ve bu özgür irade de kararların tahmin edilemez olmasını gerektirir. Aslında tam özgürlük koşulları altında verilen kararları tahmin etmeye kalkışmadık; sadece bu tür kararların etkilerini matematiksel ifadelerle açıklamaya çalıştık.”
Neo-klasik iktisada göre fiyatların belirlenme unsurlarından biri özgür iradeydi ve seçimin nasıl yapıldığından ziyade seçimlerin gözlemlenebilir sonuçları dikkate alınmalıydı. Ancak Nörologların yaptığı çalışmalar ve 1970’li yıllarda neo-klasik iktisadın gücünün zayıflayarak homo economicus kavramının sorgulanmaya başlanması yeni bir ekonomi modelinin ortaya çıkmasına neden oldu: Nöroiktisat.
Neo-klasik iktisadın kurucularından Wlliam Stanley Jevons’a göre iktisat literatüründe bir “kara kutu” bulunmaktadır ve bu kara kutunun ismi ise “beyindir”. Nöroiktisat, William’ın bahsettiği kara kutuyu açacaklarını, insanların karar verme ve seçim sürecinde nasıl davrandıklarına açıklamaya çalışacaklarını söylemiştir. Nöroiktisadi yaklaşımın nihai amacı, davranışın temelinde bulunan hesaplamalar beyin tarafından nasıl organize edilmektedir. Nöroiktisatçıların bu soruya bir açıklık getirmek için baktıkları yer ise insan beynidir. Çünkü insan eylemlerinin ana merkezi beyindir yani beyin insan davranışını ve dolayısıyla iktisadi seçimi kontrol etmektedir.
Nöroiktisatçılar tarafından yapılan araştırmaların iddiası o ki, beyindeki süreçlerin büyük bir kısmı, bilinçli bir şekilde işlememektedir. Diğer bir deyişle, yatırımcılar neo-klasik iktisatçıların savunduğu gibi bir karar verirken uzun süre düşünmemektedir. Nörobiyolog Antonio Damasio’ya göre “İnsan zihni boş bir sayfa değildir; zihinde deneyim aracılığıyla öğrenilmiş pek çok imge bulunmaktadır. Bu imgeler ise bazen otomatik olarak etkinleşmektedir. Rasyonel karar verme süreci sezgilerden, duygulanımlardan ve duygulardan etkilenmektedir.” Beynin bilinçli bir şekilde düşünmeden karar vermesinin sebebi ise; kıt kaynaklara sahip olmasıdır. Beyin, bu kıt kaynakları her kararı tamamen optimize etmek amacıyla kullanamamaktadır. Dr. Hüsnü Bilir’e göre bu söylemi iktisadi bir dile çevirirsek; “Her seçeneğin tam anlamıyla değerlendirilmesinin maliyeti bunu yapmanın faydasını aşmaktadır.” Tüm bu çalışmalar altında Nöroiktisatçılar insanların karar verme sürecinin asıl belirleyicisinin insanın nörobiyolojik yapısı olduğunu söylemişlerdir. Bu yüzden de homo economicus yerine yeni bir iktisadi insan modeli olan homo-neurobiologicus’u önermişlerdir.
Truman Show’u izlediyseniz şu repliği hatırlayacaksınızdır; “O bir oyuncu değil, o bir mahkûm... İstediği zaman gidebilirdi. Eğer gerçeği keşfetmeye kararlı olsaydı onu engellememiz mümkün olmazdı.” Peki, sizler hisse senedi yatırımı yapmaya karar verdiğiniz zaman ve piyasada işlem yaptığınız süre boyunca bir oyuncu musunuz yoksa mahkûm mu? Felsefi düşünceye göre; eğer yaptığınız hisse senedi işleminiz size ait düşünceler, çalışmalar barındırıyorsa ve bu çalışmalar sonucunda bu hisse senedini almaya-satmaya istekliyseniz yaptığınız işlemi özgür iradeniz ile yapmışsınızdır. Bundan dolayı ortaya çıkan zararınızda kendiniz dışında kızmak için başka birini aramanıza gerek yoktur. Ancak bir hisse senedini almak ya da satmak gibi bir isteğiniz-niyetiniz yokken böyle bir işlem yaptıysanız o zaman bu, sadece portföyünüzde meydana gelen bir harekettir ve siz de piyasa da savrulan bir yapraksınızdır. Bu yüzden sizi bu davranışa iten faktörlere kızabilirsiniz. Nörologlara göre ise; bir hisse senedi işlemi yapmadan çok daha önce beyniniz buna karar vermiştir. Siz bu karardan sonra o hisse senedinde bir işlem yapma dürtüsüne sahip olmuş ve işlemi yapmışsınızdır. Ancak unutmayın ki veto hakkınız bulunmaktadır. Yani hisse senedini almak veya satmak için kuvvetli dürtülere sahip olabilirsiniz ancak bu dürtüleri veto edip o an işlem yapmamayı tercih edebilirsiniz. Neo-klasik iktisatçılara göre; yaptığınız hisse senedi işlemlerinde özgür iradeye sahipsinizdir ve özgür irade ile kendiniz için en karlı yatırımı seçer ve en rasyonel işlemlerinizi yaparsınız. Nöroiktisatçılara göre ise; hisse senedinde yapacağınız alma ya da satma işleminde rasyonel süreciniz sezgilerden, duygulanımlardan ve duygulardan etkilenecektir. Bu yüzden hisse senedi işlemi yaparken aldığınız kararlarda eski deneyimlerinizin, o anki kızgınlık-mutluluk-intikam gibi duygularınızın izi olacaktır.
Konuya farklı bir bakış açısı da şöyle yaklaşır, aslında hisse senedi işlemleri yaparken istediğinizi yapmakta özgürsünüzdür. İstediğiniz hisseyi istediğiniz zaman alabilir veya satabilirsiniz. Fakat ne istediğinizi öngörebilmek elinizde değildir. Robert J. Shiller Irrational Exuberance kitabında, 1929 ile 1987 yılları arasında borsadaki kuvvetli çöküşü anlatırken, insanların sürüye uyduğunu ancak bir koyun gibi davranmadıklarından bahseder. Yatırımcılar hisse senedi işlemi yapmadan önce kendilerince bir düşünceleri ve planları olmaktadır ancak hisselerde yaşanan ani değer kayıpları gibi hem maddi hem de manevi bir yük barındıran olaylarda yatırımcılar önceden öngöremediği davranışlar sergileyebilir. Aslında bu öngörülemez davranışlar sizlerin yoğun dürtüleridir. Geri planda beyniniz kendinde depoladığı somut verilerle o hisseyi almak ya da satmak için kendince sebepleri çoktan oluşturmuş, bunun kararını vermiş ve size yoğun dürtü göndermeye başlamıştır. Genel resme baktığında yatırımcı “keşke” ya da “iyi ki” diyecektir. “İyi ki” derken ne kadar doğru bir karar verdiğini düşünüp kendisiyle gururlanacakken; “keşke” dediğinde ise kararının ne kadar hatalı olduğunu düşünerek kızacaktır. Ancak size keşke dedirten kararı aldığınız zamana geri dönün. O zamanı düşündüğünüzde fark edeceksiniz ki birçoğunda kendinize söylediğiniz “haklı” bir sebebiniz vardı. Aldığınız fiyatta da, sattığınız fiyatta da sebepleriniz vardı. Alırken piyasa beklentiniz, satarken piyasa korkularınız… Her ikisi de size “haklı” sebepler sunmuştu. Bu yüzden piyasada “dipten al, tepeden sat” söylemi teoride kolay kalırken, uygulamada zorlu bir durum yaratmaktadır. Beyinde depoladığınız somut veriler değişmediği sürece aynı işlemleri yapmaya, aynı kararları vermeye devam edeceksiniz. Bir anlamda izlediğiniz bir filmi defalarca geri sarmanız gibidir. Ne kadar geri sararsanız sarın her yeni izlemenizde sarmaya başladığınız noktaya ulaşacaksınız. Yatırım yaptığınız bir hisse senedinin sürekli değer kaybettiğini düşünün satmakta “özgürsünüz” ancak satmak yerine her gün dibin dibini görmeyi tercih ediyorsunuz. Çünkü istediğiniz şeyler, piyasanın o anki hareketlerine, insanların portföyünüzdeki hisse senedi hakkında yorumlarına göre değişiklik gösteriyor. Bu yüzden de ne istediğinizi öngörebilmek daha da zor bir hal alıyor. Belli sınırlarla çizili olan özgür iradenizi veya veto hakkınızı kullanmak yerine ya da beyninize yeni somut veriler depolayarak daha yerinde dürtülere sahip olabilmek yerine piyasada savrulan bir yaprak olmayı tercih ediyorsunuz.
Kara kutudan öğrenilen her bir detay iktisattaki özgür irade kavramına biraz daha açıklık getirecektir. Ancak o zamana kadar yaptığınız işlemlerin hatalarında “Şeytana uydum” mu diyeceksiniz yoksa “Bana bunu Tanrı yaptırdı” mı diyeceksiniz…
Aşağıda okuyacağınız fıkradaki kartalın, kurbağanın ve kamyon şoförünün eylem kararlarını özgür iradeyle verdikleri düşünülmektedir.
“Musa, İsa ve sakallı bir ihtiyar golf oynuyormuş. Musa uzun mesafeli bir atış yapmış; top çim alanına inmiş ama dosdoğru gidip yapay gölcüğe yuvarlanmış. Aynı anda Musa sopasını kaldırmış, gölcüğün suları ikiye yarılmış ve top yoluna devam edip çimlere ulaşmış.
İsa da uzun bir atış yapmış. Onun vurduğu top da doğrudan gölcüğe gitmiş ama tam içine düşecekken havada asılı kalmış. İsa gitmiş, suyun üzerinden yürüyüp topu almış ve yeşilliğe bırakmış.
Sıra sakallı ihtiyara gelmiş. İhtiyarın vurduğu top doğrudan çitlere çarpıp yola fırlamış, o sırada yoldan geçen bir kamyondan sekip gerisingeri golf sahasına yönelmiş. Bu top da gölcüğe gidiyormuş ama gitmemiş, çiçeklerin arasına düşmüş. Çiçeklerin arasındaki bir kurbağa topu görür görmez atılıp ağzına alıvermiş. Tam o sırada bir kartal süzülerek gelmiş ve kurbağayı kapmış ve yükselmiş. Kartal, pençelerinden kurbağayla golf sahasının ucuna doğru ilerlerken kurbağa topu ağzından bırakmış ve top süzülerek doğrudan deliğe girmiş.
Bunun üzerine Musa, İsa’ya bakmış ve “Babanla golf oynamayı hiç sevmiyorum” demiş.
Cemre,
Kaynaklar:
Klein, Daniel: Her Keşfettiğimde Değiştiriyorlar Hayatın Anlamını
Cathcart, Thomas; Klein, Daniel: Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer
Eagleman, David: Incognito
Batı, Uğur; Erdem, Orhan: Ben Bilmem Beynim Bilir
Bilir, Hüsnü: Nöroiktisat: "Kara Kutu"nun Açılması https://www.researchgate.net/publication/328808469_Noroiktisat_Kara_Kutunun_Acilmasi
Kulucharev, Vasily: Free will: Neuroeconomics approach
https://www.researchgate.net/publication/324527556_Free_will_Neuroeconomics_approach
Akdeniz, Defne: Eski Ahit'te Yemeğin Resim Sanatına Yansıması http://sssjournal.com/Makaleler/892240937_4_ID-90_SSSJournal_V3_I6_Defne%20AKDEN%c4%b0Z_701-713.pdf
Tarakçı, Muhammet: St. Thomas Aquinas’a Göre Aslî Günah
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/143830
Yaradılış Hikayesi: https://incil.info/kitap/gen/3
#behaviouralfinance #behaviouraleconomy #davranıssalfinans #davranışsalfinans #davranissalekonomi #davranışsalekonomi #economy #finance #stockmarket #trade #stock #investing #investment #yatırım #borsa #bist100 #bist #ekonomi #finans #viop #dolar #döviz #altın #money #5148123 #817219438 #para #hisse #hissessenetleri #nöroekonomi #nörofinans #ekonomiyazilari #ekonomiyazıları #cemreyoldas #adem #den #homo #neurobiologicus #yaradılış #beyin #iktisat